everything is obvious
2 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
everything is obvious
Gözlerini kapattı yavaşça. İki eliyle tuttuğu topu çevirmeyi bırakmıştı. Gökyüzünü boyayan turuncu ve kırmızı tonları, yerini koyu kırmızı ve mora bırakıyordu her geçen saniye. Derince nefes aldı. Boynundaki kulaklıktan çıkan şarkıyla birlikte iyice kötü hissediyordu kendisini. Kulağına yalnızca çimlerin hışırtısı, rüzgar sesi ve şarkı sözleri ulaşıyordu. Ürperdi. Yanlış giden bir şeyler vardı. Böyle olmaması gerekiyordu, hayır. Bunu hak edecek bir şey yapmamıştı. Bir insanı sevmenin bu kadar büyük sonuçlar doğuracağını asla tahmin edemezdi. O daha bir çocuktu öyle değil mi? On sekiz yaşında olsa da bir çocuktu. Bazı şeyleri kaldıramıyordu. Hala "çocuk"tu. Yutkundu güçlükle. Düşünceleri zihnini bulandırıyordu. Üstelik farkında olmasa da gözleri dolmaya başlamıştı. Bunu kabullenemiyordu. Tae Jeon'un onunla böyle bir seviyeye geleceğini kabullenemiyordu işte. Üvey abisine karşı bu güne kadar asla bir nefret beslememiş olsa da, şimdi bu yaptığı şerefsizliği asla unutmayacaktı. Alt dudağını ısırdı yavaşça. Canı yanıyordu. Bir şeyler eksikti hayatında ve o eksiği dolduracak tek kişinin Tae Jeon olduğunun farkındaydı. Ama elinden bir şey gelmiyordu işte. Lanet olası bir kız yüzünden ondan ayrılmıştı. Bir kaltağı, ona tercih etmişti öyle değil mi? Tanrım. İki saat kadar önce okul takımından da ayrılmıştı üstelik. Bütün her şey kötüye gidiyordu. Hayatında yapabileceği tek şeyi, yani futbolu, bırakmıştı -zorla-. Şirkette istemese de bazı işleri üzerine almıştı. Tae Jeon, üvey abisiyle çıkmıştı -belki de yatmıştı. Az kalsın okuldan alınıyordu. Lanet olsun! Titreyen ellerini gizlemek istercesine topu tekrar iki eliyle çevirmeye başladı. Tribünlerde oturuyordu. En çok olmak istediği yere bakıyordu. Sürekli olarak gözünün önüne yaptıkları delilikler, takım arkadaşlarıyla olan eğlenceleri geliyordu. Dişlerini birbirine bastırdı. Ağlamamalıyım. Sinirle topu sahaya doğru fırlattı. Kendisinden sekerek uzaklaşan topa bakıyordu şimdi boş gözlerle. Kapalı olan gökyüzünü ve az sonra yağacak yağmuru önemsemiyordu. Tam dirseklerini bacaklarına koymuştu ki telefonun titremesiyle birlikte bir çocuk gibi hızla götürdü elini cebine. O olabilir mi? Günlerdir Tae Jeon'dan cevap bekliyordu. Ona onunla konuşmak istediğini söylemişti ancak cevap alamamıştı. Tekrar üstelememişti. Eğer istemiyorsa, istemiyordu değil mi? Okula geldiğinden beri sürekli olarak ya dans stüdyosunda ya da tribünlerde oluyordu üstelik. Okul duvarları arasında gezinen bir hayalete dönmüştü. Titreyen ellerle tuş kilidini açtı telefonun. Bir yeni mesaj: Yonggie. Telefonu sıktı avcunun içinde. Gözlerini devirdi. Sinirlenmiyordu. Yalnızca ondan mesaj gelmediğini gördükçe bir kez daha yıkılıyordu. Olduğu yerden hızla kalktı. Gök gürlemesine aldırmıyordu şu an. Çiseleyen yağmur da umurunda değildi açıkçası. Tribünlerden inmeye başladı sert adımlarla. Ne kadar sakin görünmeye çalışsa da başaramıyordu. Zorla tuttuğu göz yaşları, göz pınarlarını yakmaya başlamıştı. Yüzüne çarpan yağmur damlaları karşısında hiçbir şey yapmadı. Ne yapabilirdi ki zaten? Gidip öldürmeli miydi kendisini? Neden burada değil? Neden onunla konuşamıyorum? Ona ihtiyacım varken... Neden? Okula girişinden çıkışına kadar sürekli olarak gözleri onu aramıştı. Sonuç: Koca bir sıfır. Yağmurun hızlanması hiçbir etki yaratmıyordu onun üzerinde. Kötü bir duygudan çok iyi geliyordu aslında. Sanki her yağmur damlası onun sinirini alıyor ve üzüntüsünü uzaklaştırıyor gibiydi; oysa hiçbir alakası yoktu. Aksine daha da kötü bir ruh haline sokuyordu onu. Ellerini pantolonun cebine soktu. Daha fazla dayanamıyordu. Babasının çok istediği o şeyi yerine mi getirmeliydi? Buradan ayrılıp Çin'e geri mi dönmeliydi? Mantıklı gelmeye başlamıştı son zamanlarda. Tae Jeon'dan sonra aklını karıştıran en önemli soruydu. Tüm hayatını değiştirecek soru. Kasıyordu tüm bedenini. Üşümeye başlamıştı ve üstüne bir de aklına gelen bu soruyla iyice gerilmişti. Kulağını dolduran yağmur sesine daha fazla dayanamıyordu. Ağlamak istiyordu. Başını hafifçe önüne eğmişti, yere bakıyordu sadece. Yeri döven yağmur damlaları arasında duyduğu sesle birlikte kaldırdı başını. Onun gözleriyle karşılaşınca vurgun yemiş gibi olduğu yerde durdu. Tae Jeon? Biraz önce dolan gözleri şimdi ciddi anlamda görüşünü bulanıklaştırmıştı. Nefesini tutmuştu, düşünemiyordu. Hiçbir şey yapamıyordu. Yalnızca onun gözlerine bakabiliyordu. Ona doğru hızlıca yürüyüp sıkıca sarılmamak için sıkıyordu kendisini. Yapamazdı zaten. Hangi yüzle yapacaktı? Bakışlarını kaçırdı. Yaklaşıyor. Öleceğini hissediyordu. Ona dokunmak istiyor, saatlerce sarılıp omzunda ağlamak istiyordu hatta. Özür dilerim... Dışarı vuramadığı kelimeleri içine atıyordu. Ne zamandan beri böyle bir çocuk olmuştu? Asla duygularını içine atmayan Ryu nereye gitmişti şimdi? Gözlerini kapatmasıyla birlikte gözlerinin kenarlarından taşan yaşları yok etmek istercesine başını eğdi hafifçe. Yağmur damlalarının bütün hepsini silmesini istiyordu. O kendisine yaklaştıkça kalp atışları hızlanıyordu. Öleceğim. Yutkundu güçlükle. Ona söyleyeceği kelimeleri kalında toparlamaya çalıştı. "Hala büyüyememiş insanlarla görüşmen... Garip doğrusu." O kadar yaşadığı duyguların aksine sesi yeterince kendinden emin çıkmıştı. Daha tok ve sakindi üstelik. Oysa içten içe ağlıyordu. Ona karşı asla sert olamamıştı ve olamayacaktı da. Sadece kendisine cevap vermesini istiyordu. Lütfen... Bir kez olsun konuş.
Jin Sae Ryun- III.Sınıf
- Mesaj Sayısı : 86
Geri: everything is obvious
Elindeki kırmızı renkli şemsiyeyle tribünün basamaklarını çıkarken duraksamıştı. Kaç gün oluyordu onu görmeyeli? Kaç gün oluyordu onu öpmeyeli? Yatağındaki sıcaklığı, onun kendisine yaptığı kötü şeyleri bile özlemişti. Ona bakarken kalbinin titremesini, onun gülümsemesini görmeyi özlemişti. Buna rağmen yapabileceği hiçbir şey yoktu. Onu o aptal ponpon kızlarla bastığından beri başka bir şey düşünemez olmuştu. Rüyalarında bile onu o ponpon kızla görüyordu, son zamanlarda uykuları bile kendisine ihanet eder olmuştu. Uyuyamıyordu artık. Xiah her ne kadar kendisine yardım ediyor olursa olsun bu işin altından kalkamamıştı. Onun bir sözüyle düşüncesizce, daha Ryu' nun açıklamasına izin vermeden ayrılmıştı ondan. Onu tanıyamıyordu artık, ilk zamanlar tanıdığı adam olmadığını düşünüyordu. Artık benim değilsin. Evet, artık Ryu Tae Jeon' a ait değildi. Tae Jeon da kimseye ait değildi. Ona dokunacak bir kadın eli bile kalbini acıtıyordu. Yutkunamıyordu. Başını kaldırdı yavaşça gökyüzüne doğru. Bulutlar bile ağlıyordu, kendisi nasıl ağlamazdı? Benim verdiğim kazağı giydi ve onun yanına gitti. Beni öper gibi onu öptü. Benim olmam gereken yerde o kız vardı. Bunu... Bunu bana nasıl yaparsın? Sana en çok ihtiyacım olduğu zamanda nasıl bana ihanet edersin? Tae Jeon' un da ayrılmak için belirli sebepleri vardı, yersizce ayrılmamıştı. Buna rağmen kıyamamıştı yine ona. Yıllardır onu idare ediyordu Kore sınırları içerisinde olduğu zaman süresince. Onun tutucu babasına dil dökerek onun adına izin alıyordu herşey için. Özellikle konu futbol olduğunda neredeyse Ryu' nun babasının tek dinlediği kişi Tae Jeon' du. Öylesine tatlı bir şekilde yalvarırdı ki, o sert baba gider yerine tatlı bir adam gelirdi. Artık bunu yapmayacaktı. Artık sevdiği adamı ponpon kızlarla birlikte olabilmesi için o takımda tutmayacaktı. Babasının sözlerini dinleyeceğini ve kulüpten ayrılacağını adı gibi biliyordu. Buna rağmen kıyamamıştı yine. Onu üzgün görmek istemiyordu. Tribünlere çıkan merdiven basamağının sonuna geldiğinde duraksayarak bir adım atmıştı. Onunla göz göze gelmişti. Her zamankinden daha... üzgün. Kalbi sakin olamıyordu her ne kadar sakin olmasını istese de. O kadar uzun zamandır görmemişti ki onu... Güçlü kadın olmalıydı, açık vermemeliydi. Bunu yapamazdı, eskisi gibi kolayca onu affedip kucağına atlayamazdı. Böyle şeyler geçmişte kalmıştı, sadece geçmişte. Ağır adımlarla onun yanına doğru ilerlemeye başladığında mantığı bunu reddetse de kalbi bunu bütün bir şekilde onaylıyordu. Yağmur damlaları daha şiddetli dökülmeye başladığında adımlarını hızlandırdı. Yanına gidiyordu iyice. Omzunun yanında durduğunda şemsiyesini ona doğru uzattı. Bu nostaljik sahneyi yaşadığına inanamıyordu. Onu görmemeye yemin etmiş olmasına rağmen... Hoş ya, yine kendisine Xiah' ı hatırlatabilirdi. İşin kötü yanı onu ağabeyden başka bir şey olarak görmemesiydi. Peki, Xiah tanıyıp tanıyabileceği en karizmatik, en seksi ve en çekici erkek olabilirdi. Ancak böyle bir şeyi yapması imkansızdı. Başını kaldırarak gözlerini çim sahaya dikti. Onun futbola ne kadar değer verdiğini biliyordu. Tae Jeon, güçlü kız, şimdi onun elinden en sevdiği şeylerden birisini daha almıştı. Ancak onu daha fazla üzmeyi planlamıyordu. Dolmuştu gözleri, buna rağmen ağlamayacaktı. Artık öyle bir kız değildi. " Görünüşe göre hala büyümemişsin Ryu." Ona Sae Ryun diyecek olmasına rağmen Ryu demişti yine. Ses tonu her ne kadar duygudan yoksun olsa da sesinin titrediği gerçeğini değiştirmemişti. Üstündeki okul ceketinin üstünde toplanmıştı birkaç yağmur damlası. Sorun değildi. Onu yine kendi şemsiyesi altında koruyordu işte. Onu koruyabileceğini bilmek, en azından hala koruyabileceğini bilmek nostaljikti işte. Kendisini zor tutuyordu ağlamamak ve onun kucağına atlamamak için. DEĞİŞMİŞTİ. Yapmayacaktı artık böyle bir şeyi. Onun için işleri kolaylaştırdıkça daha da çoğalıyordu sorunları. Üstelik artık yakın bile sayılmazlardı resmi olarak. Çok uzaklardı, bir o kadar da yakınlardı. " Okul takımından ayrılmışsın. " Çim sahaya dikmiş olduğu gözlerini ona doğru çevirdi yavaşça. Ah... Hala kalbimi durdurabiliyor. Hala ondan böylesine hoşlanıyor olmasını ilginç bulmuştu. Hadi ama, adam kendisini defalarca kez aldatmış, yalan söylemiş ve üstüne üstlük saçmalığın önde gideni derecede kıskançlıkta bulunmuştu. Buna rağmen aptaldı işte, hala onu ölebilecek kadar çok seviyordu. Aptaldı, ergen bir kızdı ve her ne kadar büyüdüm dese de hala bir çocuktu. Kalbi tamamen bir çocuk gibi kalacaktı. Onun yüzüne bakarken bile titriyordu bacakları. Eskisi gibi görünmüyordu karşısındaki adam. Onun o mutlu enerjisi ve bakımlı görünümü yoktu artık. Dümdüz saçları, uykusuz görünen gözleri ve bitmiş bir adamla karşılaşmıştı şimdi. Ona daha fazla acı çektirmek istemiyordu. Ancak duramazdı, ne yaptığını kendisi bile bilmiyordu.
Hwang Tae Jeon- III. Sınıf | Parti Komitesi Başkanı
- Mesaj Sayısı : 363
Lakap : TJ.
Geri: everything is obvious
Kulağında onun sesinin çınlamasıyla birlikte ürperdi. Onu her geçen saniye daha fazla arzuluyordu şimdi. Sesindeki soğukluğu yakalayabilmesine rağmen, kendisiyle öyle konuşmadığını var sayıyordu zihni. Lütfen. Tüm bedenini deli gibi döven yağmura aldırmıyordu. Cebindeki ellerini yumruk haline getirdi. Güçlü olmalısın Ryu. Babana karşı yenildin, abine karşı yenildin... Şimdi Tae Jeon'a karşı yenilemezsin. Onun gözlerine bakıyordu inatla. Bu sayede kendi gözlerinin dolmasını engelleyebiliyordu çünkü. Derince nefes aldı. Okul takımından ayrıldığını duymuştu. Gerçi, Tae Jeon olmasa çoktan gerçekleşmişti bu olay... Ona olan minneti sundu kendi içinde. Yine de bu cümle zaten var olan acısını iki katına çıkarmıştı. Önce sen, şimdi de bu mu? Teşekkürler. Gözlerini gezdirdi etrafta. Boş yere ıslanıyordu. Onun karşısından bir an önce çekilmeli ve kendine sığınacak bir yer bulmalıydı. Aksi takdirde eski sevgilisinin karşısında küçük bir çocuk gibi ağlamaya başlayacaktı. Kendisini toparlamaya çalıştı. Boğazına oturan yumru ve ensesinden yukarıya doğru çıkan karıncalanmaya aldırmamıştı. "Evet." Güçlükle söyleyebildiği kelimenin ardından ciğerlerini toprak kokusuyla doldurdu. "Şirketin bir bölümü de üstüme devredildi. Eğer merak ediyorsan..." Alt dudağını ısırdı yavaşça. "Gerçi biliyorsundur. Zira Xiah'nın ağzında bakla ıslanmaz." Sesi fazla mı soğuk çıkmıştı? Bunu nasıl başardığını kendisi de bilemiyordu. Değişmemişti; hala aynı Ryu'ydu ancak olaylara karşı olan tepkileri geçen her dakika değişmeye başlamıştı. Kendisini güçlü hissediyordu -ki öyle olmalıydı zaten. Yine de onu özlediğini söylemeden edemezdi. Tutunabileceği bir dala ihtiyacı vardı ve bu dalın Tae Jeon olduğunun farkındaydı. Gözlerini onun gözlerine dikti umursamaz bir şekilde. Ne kadar umursamaz gibi görünse de kendi gözlerindeki hüzün rahatlıkla okunabiliyordu elbette. Çökmüştü. Yıkılmıştı. Sabaha kadar şirket işleriyle uğraşıyor, iki üç saatlik uykuyla okula gelip derslere giriyordu. Ne kendisiyle ilgilenebileceği vakti ne de başkalarına bakabilecek zaman bulabiliyordu. Onun yanından taşındığından beri bütün her şey allak bullak olmuştu. Sol elini cebinden çıkarıp Tae Jeon'un şemsiyeyi kavrayan elini tuttu. Şemsiyeyi tekrar onun üstüne doğru ittirirken kendi ellerinin ne kadar soğuk olduğunu fark etmişti. Her zaman sıcak olan Ryu, şimdi buz kesmişti öyle mi? "Buraya neden geldiğini sormak isterdim ama, bana ne, değil mi?" İmalı bir şekilde söylediği cümlenin ardından bedenine yüz tane ok saplanmış gibi olmuştu. Onunla daha fazla konuşamayacağını hissediyordu. Güçlü görünmek için zorluyordu kendisini.
Jin Sae Ryun- III.Sınıf
- Mesaj Sayısı : 86
Geri: everything is obvious
Yağmurun soğuk damlaları gökyüzünden parça parça dökülmeye devam ederken tek yaptığı şey üzüntü ve pişmanlıktı kızın. O kadar çaresizdi ve masumdu ki... Ne kadar genç olduğunun ve ne kadar büyük hatalar yaptığının farkında bile değildi şimdi. Karşısındaki erkeğin onu yıllarca ne kadar mutlu ettiğini unutmuştu basit bir şeymiş gibi. Hiçte basit şeyler değildi yaşadıkları ikisinin, buna rağmen kolayca silip atabilmişti. Onun sonsuza dek kendisinin olmasını istemişti bencilce. Bunu istemek doğal olarak en büyük hakkıydı onun. Karşısında duran ve çocukluğunun en büyük prensi olan çocuk onun sevgilisiydi bir zamanlar. Bu sevgiliden tek istediği kendisine ait olmasıydı ve bu isteği gerçekleştirememişti. Ancak onun bir zamanlar kendisini nasıl mutlu ettiği aklına gelince kalbi acılar içerisinde boğuluyordu. You can make me high, you can make me fly. Ryu ararken çalan melodinin bir parçasıydı bu, asla unutamazdı ki. Buna rağmen o bir düşman gibi davranıyordu şimdi. Bunu nasıl yapabilirdi? Aldatan kişi o' ydu, kendisini ağabeyinin kollarına iten kişi de o. Şirketin bir kısmının ona devredildiğini zaten biliyordu, bilmemesi imkansızdı. Çünkü bu emri veren kişi olarak ilk bilenin kendisi olmaması mantıksız olurdu. Düşündüğünde Xiah' ın bu konuyla ilgili hiç konuşmamış olması dikkatini çekmişti. Bu kardeşlerin arasındaki gerginliği az çok biliyor olsa da onun bu konu hakkında hiç konuşmamasını garip karşılamıştı. Üstelik Tae Jeon' un sözlerine karşı gelmeyecek kadar uysal bir koyun olması da Xiah' ın Tae Jeon üzerindeki karizmatik otoritenin yok olduğunun bir göstergesiydi. Mutsuzdu, olabildiğince mutsuz. Mutlu olması için önünde tek bir yol vardı ve bu yolu artık kullanamazdı, o yolu kendisi yıkmıştı. Ryu gözlerinin içine baktığında gözlerini kaçırmak istemişti. Onun gözlerine dikti gözlerini umursamazca. Ancak kalbi dayanamıyordu buna. O kadar güçlü bir kız olmamasına rağmen ayakta durmaya ve güçlü görünmeye çalışıyordu. Halbuki bir erkeğe sırtını dayamadan en ufak bir işi yapamayacak kadar güçsüz bir kız olduğu gerçeğinin farkında olmasına rağmen... Değişmişti gerçekten belki de. Gözlüklerini takıyor, loş ışıklarla dolu bir odada deri koltuğuna oturarak şirket işleriyle uğraşıyordu. Muhasebe ve iletişimde bulduğu sorunları düzeltmeye çalışıyordu. İlginç olan ise okuduğu okulun şirketiyle alakası bile olmamasıydı. Böyle işlere alışık bir kız sayılmazdı ve zoruna gidiyordu bu şeyler. Ryu' nun veya Xiah' ın nasıl yaptığını ise bilemiyordu. Onun elinin kendi eline değmesiyle birlikte kalbi deli gibi atmaya başladı. Sımsıcak olan elleri onun soğuk ellerine dokunmuştu, tanıdığı en sıcak adamın böyle soğuk birisine dönüşmesini anlayamamıştı. O karda bile sıcak olan birisiydi, bunun normal olmadığını düşünmüştü. Dudaklarını emdi zayıfça. Bu soruya cevap vermek istemese de konuşmayı bitirmek istemediği için konuşacaktı. " Eski bir arkadaşı görmeye geldim. " diye mırıldandı ince bir ses tonuyla. Çok zorlanmıştı sözcüklerini söylerken. Boğazında düğümlenmişti tüm kelimeler. Eli titriyor olmasına rağmen şemsiyeyi bırakmamıştı. Daha önce onunla birlikte ıslanabilecekken artık onu yağmurdan korumayı tercih ediyordu, fedakarlıktan çok farklıydı bu. Sözlerini yanlış seçtiğini düşünüyordu. Eski bir arkadaş mı? Hadi ama Tae Jeon. Arkadaş mı? Ciddi misin? Karşında yıllardır aşık olduğun beyaz atlı prensin duruyor ve sen hala onu kırmaya devam mı ediyorsun? Aha, gerçi kırıldığını sanmam. Onu ancak Yong Ah' ın seks teklifi etmemesi kırar. " Mutlu musun? Ah, hoş ya, ponpon kızlardan uzak kalacak olmak seni üzmüştür. " diye konuştu ince ve alaycı bir ses tonuyla. Yine yapıyordu yapacağını, çenesini bir dakika tutamıyordu. Aklına ponpon kızlarla onun seviştiği an geldiğinde bile kafayı yiyecek kadar kötü oluyordu. Dayanamıyordu bu düşüncelere. Yapılmaması gereken şeyler yapılmıştı, geri adım atılamazdı. Düzeltmelerinin bir imkanı yok muydu?
Hwang Tae Jeon- III. Sınıf | Parti Komitesi Başkanı
- Mesaj Sayısı : 363
Lakap : TJ.
Geri: everything is obvious
Bedeninde hissettiği yük sürekli artıyordu. Bitkindi. Dayanamıyordu daha fazla. Güçlü olmak onu şimdiden yormuştu ve bir ömür boyunca böyle davranamazdı. Yoğun toprak kokusunu bile geride bırakıp kendisine ulaşıyordu Tae Jeon'un parfümü. Sarhoş ediyordu onu. Uykusuzluk yüzünden ağrıyan başını unutturuyordu en azından. Soğuk havaya ve soğuk bedenine rağmen gözlerinin içinden alev fışkırıyordu sanki. Uzun süre kapattı gözlerini. Bir bahaneydi aslında. Ona daha fazla bakamıyordu. Her bakışında öleceğini hissediyordu çünkü. Yaptığı saçmalıklar aklına geliyordu ona her bakışında. Nasıl oluyordu da onu sürekli olarak aldatıyordu? Bu kadar mı iradesizdi? Bir kıza karşı koymak, bu kadar mı zordu? Elini onun elinden ayırdığında öleceğini sandı bir an için. Ondan kopmak, hayatına yerleşen bir travmadan başka bir şey değildi. Yorgunluk tüm bedenini ele geçirirken gözlerini açık tutmakta zorlanıyordu. Üstelik belirli aralıklarla giren titreme ve üşüme krizlerine karşı koyamamaya başlamıştı. Hayır, şimdi olmaz! Ne zamandan beri düzgün bir uyku uyumuyordu ve yemek yemiyordu. Özellikle yemek neredeyse hiç yemiyordu. Canı istemiyordu, bir de vakit bulamıyordu. Buz kesen parmak uçlarını ısıtmak istercesine iyice ceplerine soktu. O sırada duyduğu cümleyle birlikte içinde bulunan en ufak kırıntılarında yok olduğunu fark etti. Eski bir arkadaş mı? Hayatında bir lafın bu kadar çok can yakıcı olacağını tahmin bile edemezdi. Yutkundu güçlükle. Konuşacak dermanı yoktu. Cevap verecek kadar yüzsüz değildi. Eski bir arkadaştı; evet. Ona göre kesinlikle eski bir arkadaştan başka bir şey değildi fakat Tae Jeon kesinlikle böyle değildi Ryu'nun gözünde. Hala kendi hayatının tahtında oturan bir tanrıçaydı ve ölene kadar böyle olacağına yemin edebilirdi. O cümleyi takip eden diğer cümleyle birlikte ne diyeceğini bilemedi bir an. Mutlu muydu gerçekten? Ah cidden... Ne saçmalıyordu? Ne mutluluğundan bahsediyordu? Sinirle kaşlarını çattı. Bitkin haline rağmen böyle davranabildiği için tebrik etti kendisini. "Bilemiyorum." Derince nefes aldı gözlerini devirirken. "İşin aslını bilmek istersen, mutluluğumu bir grup kız sağlamıyor. Tek bir insan sağlıyordu; o ise şu an benden yeterince uzakta." Kendinden emin bir şekilde konuşmuştu. Çünkü Tae Jeon ne kadar yakınında olsa da, onun sıcaklığını hissedemiyordu ve Ryu'ya göre Tae Jeon yeterince uzaktaydı şu an. "Ve, o insanın geri geleceğinden oldukça şüpheliyim." Tek kaşını kaldırırken yalvarırcasına baktı kıza. Lütfen... Sana ihtiyacım var, anlamıyor musun?! Bu cümleyi ona söylemeyi o kadar çok istiyordu ki; ancak beyni ve dudakları buna izin vermiyordu. Sinirle dişlerini birbirine bastırdı. Kendisini ifade edemediği için sinir krizi geçirmek üzereydi. Titreyen bedenini durdurmak istercesine kastı kendini. Şimdi hastalanmanın sırası değil Ryu, başka zaman.
Jin Sae Ryun- III.Sınıf
- Mesaj Sayısı : 86
Geri: everything is obvious
Ahh, onunla ilgili hayallerini anlatsa uzun bir roman bile yazabilirdi. Yıllar sonra evleneceklerdi, ardından eski, antik ve küçük bir eve taşınacaklardı. Tae Jeon turtalarını yaparken kocası gülümseyerek içeri girecek ve elindeki gazeteyi açarak arkasındaki masada oturacaktı. Turtadan bir parça kesecek ve onun önüne koyacaktı, böyle basit ve Amerikan rüyası tadında hayalleri vardı. Ancak işin içine ponpon kızları katmamış olması çok yazıktı, onları nasıl unutabilirdi ki? O evin alt katında kocasına ördüğü kazakla ilgilenirken yukarıda kocasının penisiyle ilgilenecek olan kızıl saçlı, sarışın ve seksi kızları unutamazdı. Evet, rüyası her gece böyle bölünüyordu son zamanlarda. Bunları unutabilecek değildi, hiçbir şeyi geride bırakamazdı. Şu an ona bakarken bile eriyor olmasına rağmen kadınlık gururu bu kadar kolay pes etmemesi gerektiğini söylüyordu. Farkındaydı, tek bir kelimesiyle dünyaları yıkabilirdi hala dahi. Bunu yapmaması gerekiyordu tabii, onu ne kadar sevdiyse, ne kadar değer verdiyse o kadar kaybetmişti. Onun sözlerini duyduğunda tüyleri diken diken oldu aniden. Onun böyle kırgın bir suratla görmek hiç hoşuna gitmiyordu. Yıllar boyunca onun gülüşüne hayran kalmış bir kız olarak onu o gülümsemeden mahrum görmek gücüne gidiyordu. Karşısında duran çocuğa gerçek anlamda bağımlıydı. Her ne kadar kötü olursa olsun, her ne kadar canını yakmış olursa olsun o her zaman en büyük zaafı olmuştu. Hani dizilerde olurdu ya, kötü çocuk iyi çocuktan üstündür ve kızı kapar, Ryu o çocuklardan birisiydi işte. İyi çocuk kızın arkasından koştursa da kız kötü çocuğun arkasından koştururdu. Bu durumdaki kız oluyordu Tae Jeon da. O ne yaparsa yapsın onu bir kenara atamamıştı. Onun ne kadar pişman olduğunu görebiliyordu. Bugün buraya her ne kadar onunla uğraşmak, en azından nasıl olduğunu görmek için uğramış olsa da bir şeylerin değişeceğinin farkında bile değildi. İlk adımı kendisinin atması gerektiğinin farkındaydı yine de. Sol elini onun omzunun sağına koydu yavaşça. Oldukça sevgi dolu bir şekilde yapmıştı bunu. " Şaşırabilirsin. " Yavaşça ona doğru eğilerek sağından yanağına doğru ulaştı. Dudaklarını çok hızlı olmasına rağmen oldukça nazik bir şekilde onun dudaklarıyla buluştururken yaptığı hatayı düşünüyordu. Lanet olsun kızım! Yine onun kucağına attın kendini. Daha ne kadar aldatılabilirsin? Geri çekildi yavaşça, onun yüzünden yirmi santim uzakta duruyordu. " O insanın neler yapabileceğini bilsen şaşırırdın. " Evet, dünyanın en şaşırtıcı kızıydı. Kendisine en kötü şeyleri yapmış olan kişiye bile böyle sevgi dolu bir şekilde yaklaşabiliyordu, her ne kadar kızgın olsa da. Onun için daha iyi bir "ben " olmayı dilerdim. Böylece onu her zaman kendi yanımda tutabilirdim. Hata bendeydi, neden ona kızıyorum ki? Sonunda kendisini suçlamaya başlamıştı bile. Sadece acı çekmek istemiyordu artık, onun da acı çekmesini istemiyordu. Belki de beni iter ve ponpon kızların kucağına atar kendini. Artık geride durup beklemenin zamanı değil. Zaman düzelteceklerini düzeltti. Artık gerisi onlara kalmıştı.
Hwang Tae Jeon- III. Sınıf | Parti Komitesi Başkanı
- Mesaj Sayısı : 363
Lakap : TJ.
Geri: everything is obvious
Cidden, ağlamak istemiyorum. Onun yanında durdukça kendine hakim olamıyordu. Gözleri yanıyordu. Ona sarılmak istiyordu. Ama bunların hepsi bir hayaldi. Artık Tae Jeon diye birisi yoktu hayatında. Belki de onunla son konuşması olurdu bu. Zira onun yüzünü tekrar görmesiyle birlikte ikinci kez yıkılmayı göze alamazdı. Onunla aynı ortamda bulunup ona dokunamamak... Canını en çok acıtan şey buydu. Her zaman için ona ait olmak istemişti ancak şu an onun karşısında, ondan çok daha uzakta duruyordu. Nefes almaya çalıştı. Boğazındaki yumru izin vermiyordu buna. Dişlerini birbirine bastırdı. Şimdi olmaz Ryu... Dolan gözlerini saklamaya çalışmak istercesine farklı bir yöne bakmaya başladı. Tae Jeon'un karşısında ağlayamazdı, hayır. Çünkü Ryu her zaman güçlü ve gülümseyen kişi olmuştu. Bu güne kadar asla onun karşısında ağlamamıştı ve ağlamamalıydı da. Lanet olsun... Tae Je- Kolunda hissettiği el ile birlikte düşüncesi yarıda kesilmişti. Başını ona doğru çevirip gözlerine baktı. Şaşkın bakışlarını gizleyemiyordu. Onun temasıyla birlikte midesine kramp girmişti. Kendisine doğru yaklaşmasının ardından dudağında hissettiği sıcaklıkla birlikte beyninden vurulmuşa dönmüştü tam anlamıyla. Tae Jeon... Neden böyle bir şey yapmıştı? Ryu'yu öldürmek mi istiyordu? Yerinden çıkacakmış gibi atan kalbinin yavaşlamasını ister gibi nefes aldı. Kesinlikle onun yaptığı hareketler karşısında şaşırmıştı. Ne yapacağım? Gözlerini kapattı. Delirmek üzereydi ve ne yapacağını kestiremiyordu. Gözlerinin ıslandığını fark etmesi fazla uzun sürmemişti. Ağlıyor muydu? Evet. Daha fazla dayanamamıştı çünkü. Tae Jeon'un sağ kolundan tuttuğu gibi kendisine çekip sıkıca sarıldı. Hayır... Bunu yapmamam gerekiyordu. Ona hak ettiği ilgiyi göstermedim ve şimdi yüzsüz gibi ona sarılıyorum. Bir an için ondan ayrılmak istese de kollarını daha sıkı sarmıştı onun vücuduna. Belki de bunca yıl boyunca ona ilk defa bu kadar içten sarılıyordu. Göz yaşlarını tutamamıştı üstelik. Yanaklarından süzülen yaşlara aldırmıyordu şimdi. Güçlü Ryu'yu oynayamazdı şu an. Ne kadar alt dudağını ısırsa da daha fazla dayanamamıştı. Bir anda hıçkırıklara boğulurken Tae Jeon'un bedenini biraz daha sıkı kavradı. Başını onun omzuna yaslamıştı. "Özür dilerim." Fısıltı halinde dudaklarından dökülen kelimeleri duyup duymadığını bilmiyordu. Yalnızca ona sarılmanın getirdiği hüznü, aşkı, sevgiyi ve bunun dışında bir sürü duyguyu bir arada yaşıyordu.
Jin Sae Ryun- III.Sınıf
- Mesaj Sayısı : 86
Geri: everything is obvious
- Derin bir öpücük olmamıştı bu, daha çok duygusal bir öpücüktü. Sadece ona karşı olan duygularının hala orada bir yerde olduğunu göstermek istemişti ona. Özellikle Ryu gibi eğlenceli bir adamı bu hale getirdiği için kendisini sorumlu buluyordu. Hoşlanmıyordu bu durumdan, bıkmıştı hatta. Çocukluğunda dahi kocası olacağını düşündüğü adamı bu kadar kolay yollayamazdı, bu kadar kolay terkedemezdi. Her ne olursa olsun Xiah' ı dinlememesi gerektiğinin farkındaydı az çok. Neden bunu yapmıştı ki? Tamam, Xiah' a gerçekten saygı duyuyor ve bir ağabeyden çok olması gereken eş modeli olarak görüyor olsa da bunu yapmaması gerektiğini düşünüyordu. Bu konular hakkında düşünmeye fazla vakti olmamıştı bu zaman aralığında. Sonsuzluk gibi gelmişti ona kimseyle konuşmadan geçen günleri. O günlerde sadece Ryu' nun sesini duymak istemişti. Ondan önceki aramalarını geri çevirdiği için pes ettiğini ve bir daha aramayacağını biliyordu. İşlerine devam etmiş ve bu konular hakkında kafasını yormamıştı. Şu an onun yakınında durup parfümünün keskin kokusunu aldığında bile çıldırıyordu. Kesinlikle kaderleri beraber olmak için yazılmıştı, bunu farkediyordu. Onun kolları arasındayken tatlı bir huzur kaplamıştı içini. Sanki ölümden geri getirilen bir insan gibiydi, umutlarına tekrar bağlanıyordu. Tozlu duvarlar arasından çıkmış ve pembe duvar kağıtları olan bir odaya adım atmış gibi hissediyordu kendisini. Onun küçük bir çocuk gibi kendi kollarında ağlayışını izliyordu şimdi. Ona bir anne olamazdı, ancak bir sevgili olabilirdi. Onu bu hale getiren kendisiydi, ona herşeyi kendisi yapmıştı. Onu bu kadar zor durumda bırakmaması gerektiğini biliyor olmasına rağmen fazla ileri gitmişti. Dudaklarını ısırdı ağlamamak için. Sevdiği adam, kaderinde yazılı erkek olduğunu düşündüğü adamı ağlarken görüyordu şimdi. Onun üstündeki baskıyı hissediyor, kalbi titriyordu. Onun sesini duyduğunda sağ eliyle dokundu onun saçlarına. Sol eliyle ona sarılırken sağ eliyle başını okşuyordu. Titrek ve cılız bir şekilde çıktı sesi. " Geçti, herşey geçti. Herşeyi unutmaya çalış. Hiçbir şey... Olmamış gibi. " Burada neyden bahsettiğini ikisi de iyi biliyordu. Mi Ko denen kızla yatmamış olduğunu, Yong Ah ile birlikte olmamış olduğunu düşünmeye çalışıyordu. Ne kadar ağır düşünceler olsa da üstesinden gelmeye çalışıyordu. Geriye çekildi yavaşça. Dizlerinin üstüne çöktü, yağmurun ıslattığı zemine dokundu bacakları. Şemsiyeyi elinden düşüreli uzun zaman oluyor gibiydi. Ona bakıyordu aşağıdan kızarmış gözlerle. Ağlamak istiyordu ama ağlayamazdı. İki eliyle onun gözyaşlarını silmek için uzandı nazik elleri. İlk defa görüyordu onu ağlarken. Ne yapacağını bilemiyordu, bir insan ilk defa gördüğü bir şeye nasıl çözüm bulabilirdi ki? " Ağlama... Hem bak... Yine birlikteyiz. " Dudaklarını ısırırken bile gülümsemeye çalışıyordu onun için. Yağmur damlaları saçlarına dökülürken soğuk olan hava bile umrunda değildi. Her zaman sıcağa kavuşabilirdi.
Hwang Tae Jeon- III. Sınıf | Parti Komitesi Başkanı
- Mesaj Sayısı : 363
Lakap : TJ.
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz