IMAGINE
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

#15 But, My Dear, This Is Not Wonderland And You Are Not Alice

Aşağa gitmek

#15 But, My Dear, This Is Not Wonderland And You Are Not Alice Empty #15 But, My Dear, This Is Not Wonderland And You Are Not Alice

Mesaj tarafından Jang Yeun Ja Salı Kas. 20, 2012 9:22 am


    Jang Yeun Ja (One Shot)


    Gökyüzü yavaşça karanlığa gömülürken kalbininde kararmaya başladığını hissediyordu. Hatta çürüdüğünü. Canlı atmadığını hissedebiliyordu. Sadece birkaç saat öncesine kadar neşe doluydu. Etrafta koşturuyordu. Enerjisi zirvedeydi. Ama yaşadıklarından sonra sanki tüm enerjisi çekilmiş yüzünde ki gülücük dahi dudaklarından çalınmıştı. Gerçek olabileceğine inanmak istemiyordu. İki gün önce dersine girdiği dans öğretmenin bunu kendisine yapabileceğini. Evet. Mükemmel bir öğretmen olduğunu düşünmemişti. Ama kendisine tecavüz edebileceğini de düşünmemişti. Vücudunu hafif bir titreme sardı ve önüne eğdiği başını kaldırdı. Sokaklarda boşalmaya yüz tutmuştu ve sokak lambaları tek tük yanıyordu. Anyang'tan fazla uzak değildi. Hatta kışın etkisini yavaş yavaş kaybediyor olması ile öğrenciler kendilerini daha fazla bahçeye atmaya başlamıştı. Eteğini ve ceketini çekiştirdi. Saçları halen nemliydi. Kurutma fırsatı bulamamıştı. Zaten kurutmayı da düşünmemişti. Sadece kaçmak istemişti. Nemli saçlarını omzundan aşağı sarkıttı ve gözlerine kadar düşen kahküllerini düzeltirken yolun karşı tarafına geçti. Normal bir öğrenci gibi göründüğünü düşünüyordu. Üzerinde ki farklılığın görünmeyeceğini. Yanından geçen bir kaç kıza gülümsemeye çalıştı ama buruk bir tebessümden başka bir şey olmamıştı. Başını hafifçe uzatıp güvenlik görevlisinin pek fark etmeyeceği şekilde okul bahçesine baktı. Birkaç gruplaşmış öğrenci haricinde kimse yoktu. Kollarını kavuşturdu ve başı öne eğik vaziyette bahçeye doğru girdi. Güvenlik görevlisine kısa bir selam verdikten sonra hızlı adımlar ile yatakhaneye doğru ilerlemeye başladı. Ama yürüyüşü aylak bir biçimdeydi ve kasıklarında sızlama halen yerli yerindeydi.

    Fazla dikkat çekmemek için saçlarını dağıttı. Sanki duyguları üzerine her saniye ağırlık gibi çöküyordu ve patlama yaşabileceğinden korkuyordu. Yürüyüş yolu boyunca pek kimseye dikkat etmemişti. Zaten dikkat çekmek istemiyordu. Bu halde ne yapacağını dahi bilmiyordu. Bağırmalıy mıydı, ağlamalı mıydı, yoksa gerisin geriye dönüp Jungsu'ın boğazını falan mı kesmeliydi ya da kendi boğazını falan kesebilirdi. Birine anlatabilirdi belki. Güvendiği birine. Çünkü bu ağırlık ile yaşabileceğinden emin değildi ama kimse anlatabilirdi ki. Anlatsa dahi sonra neler olacaktı? Okul duyar mıydı? Kimseye güvenemezdi. Gözlerinin önüne ailesinin yüzü geldi. Tabi birde Woomin'in. Siyahlaşmış kalbi sanki parçalanacaktı. Dudaklarını birbirine bastırdı ve Hera Yatakhanesinin geniş merdivenlerden çıkmaya başladı. "YEUN JA!" Kendisinin çağrıldığını fark ettiğinde kanı donmuştu ve korkarak omzundan geriye baktı. Merdivenlerin başında mavi saçlı Hye Shi kollarını ona doğru açmış sallıyordu. Yutkundu. Kısa bir el hareketinden sonra hızla önüne döndü ve merdivenleri daha hızlı çıkmaya başladı. "HEY! BEKLESENE!" Hayır! Hayır! Peşi sıra arkasından hızla çıkan Hye Shi'nin merdiven basamaklarında paldır küldür yankılanan ayak seslerini duyabiliyordu. Hızla bileği yakalanıp geri çekildiğinde dudağını acıdan dolayı ısırdı. Bilekleri... Acıyordu. Ceketinin kollarını çekiştirdi. Bilekleri morarmıştı. Jungsu'ın üzerine çıkıp kravatı bileklerine bağlayışını hatırladığında istemsizce yüzünü buruşturdu ama Hye Shi yüzünü, yüzüne doğru yaklaştırırken normal olmayı amaçlayarak gülümsedi. "Hye Shi." Sesi çatlak çatlak çıkıyordu. Hafifçe öksürdü. Hye Shi önünde durup şüpheli gözler ile ona bakarken heykelleşmeye başlamıştı. Kız bir elini beline yerleştirip diğer elinin parmağını yüzüne doğru sallıyordu. "Tüm öğleden sonra neredeydin? Saatlerce seni aradım. Revire gideğini söyledikten sonra ortadan kayboldun. Hem şu revir dok-... Jeesu ile... Görüşecektin." Hye Shi'nin gözleri hülyalı bir biçime büründü ve olduğu yerde sallandı. Kızın önünde daha fazla kalamayacağını düşünüyordu. Gözleri yanıyordu ve daha fazla bacaklarının üzerinde durabileceğini sanmıyordu. "AMA! Kayboldun! Jeesu'a sorduğumda seni tüm gün görmediğini söyledi. Birlikte dans çalışacaktık. Belki Öğretmen Ki ile çalışırdık. Ekstra Puan! Neredeyse Yoorie'e gidip seni radyoda anons etmesini söyleyecektim. NEREYE KAYBOLDUN? Hem bu halin ne? Dışarıda yağmur falan mı yağdı? Hoş forman ıslanmamış. Yoksa kafana su kovası falan mı düştü!?" Hye Shi'nin büsbütün Jungsu'dan bahsetmesi sinirlerini germişti. Keşke revire gitmeyeseydim. Jeesu ile konuşmak istemeseydim. O... O-Onunla karşılaşmasaydım. Aptalım! Aptalım! Keşke kabul etmeseydim. Keşke... Hafifçe öksürürken başını öne eğdi. "Üzgünüm Hye Shi... Ben... A-Anneme gittim. Onları uzun süredir görmüyorum sonuçta... Yılbaşından beri... Ve... Dans çalışmasını unuttum. K-Kendimi pek iyi hissetmiyorum. Sonra görüşürüz." Hızla döndü ve merdivenlerden koşar adım çıkmaya başladı. Bu kadar konuşmasının dahi mucize olduğunu düşünüyordu. Tabi diğer taraftan gerçeği de söylememişti. Kimseye söyleyemem. Muhtemelen hayatının sonu olurdu. Şuan ki ölü halinden bile beter bir duruma gelirdi. Sanki etrafta ki herkesin kendisini izlediğini düşünüyordu. Ya da bir yerlerden gene sinsi gülüşü ile Jungsu'ın çıkabileceği... "YEUN JA!" Hye Shi'nin arkasından bağırdığını duyabiliyordu. Muhtemelen peşinden gelecek ve dakikalarda yurt odasının kapısını yumruklayacaktı. Yurt odası fazla uzakta değildi zaten. On beş. Ceketinin cebine sıkıştırdığı yurt odasının anahtarının yerli yerinde olmasını umuyordu. Nerede bu anahtar?! Lütfen! Lütfen orada düşmedin değil mi?! Oda arkadaşı yoktu. Birinci sınıf olduğu için onu geçen yıl mezun olan bir öğrencinin odasına yerleştirmişlerdi. Bu kanat neredeyse üçüncü sınıfların yuvasıydı. Oda kapısının önünde ki küçük paspasa neredeyse kendisini atıyordu. Hızla altında ki küçük anahtarı kaptı. Yedek anahtar kurtarıcıdır! Kendisini hemen odaya attı ve kapıyı kilitledi. Karanlık odada ki tek ışık kaynağı kapının altından süzülen ışıktı. Bir süre Hye Shi'nin ateş püskürterek kapısına dayanmasını bekledi ama kız gelmedi. Odanın küçük lambasını açtı ve yavaş adımlar ile ilerleyip odanın sağ köşesine sıkıştırılmış gibi görünen yatağına doğru ilerledi. Oldukça kalın ve geniş yorgan neredeyse tüm yatağı kaplıyordu. Yavaşça yatağa oturdu. Sanki içine gömülmüştü. Yüzünü ellerinin arasına aldı ve ağlamaya başladı. Sessizce ağlamaya çalışıyordu. Odanın önünden geçen birinin dikkatini çekmek istemiyordu. Omuzları, vücudunu sarsılıyordu ağlarken. Yatağının yanında ki çekmecenin üzerinde duran telefonu bilindik melodisi mesaj geldiğini bildirdi. Islak yanaklarını elini tersi ile sildi ve telefona uzandı. Hye Shi. Elimden öyle kolay kurtulamazsın Candy! Dua et karnım aç yoksa ben sana gösterirdim! Telefonu parmaklarının arasında sıktı ve dudaklarını ısırdı. Keşke kendisinin böyle kolay bir sebeple bunlardan kaçabilmesi için bir fırsat olsaydı diye geçirdi içinden. Hızla ayağa kalktı ve telefonu hızla yere doğru fırlattı. Telefonunu zemine hızla sert bir biçimde çarpması ile parçaları zemine yayıldı. Eteğini adeta parçalarcasına avuçlarının arasında sıktı ve dizlerinin üzerine düşüp ağlamaya devam etti. Gözleri şişmişti, kızarmıştı. Beter bir haldeydi.

    Duvara yaslandı ve bacaklarını kendisine doğru çekti. Kendisini kirli hissediyordu. Jungsu'ın vücudunda dokunduğu her yer. Dudaklarını, bacaklarını, kasıkları. Resmen tecavüze uğramıştı ama genede iyi olmaya çalışıyordu. Eskisi gibi hissetmek. Adeta yerde sürünerek yurt odasının banyosuna kendisini attı ve duvara yaslanarak ayağa kalkmaya çalıştı. Aynada ki aksi sanki tanıdığını düşündüğü bir yabancıya ait gibiydi. Kendisini gibi görünüyordu ama kendisini gibi canlı, neşeli değildi. Ölü gibiydi. Bariz bir ölü. Üzerinde ki formasını bir çırpıda çıkardı ve kendisini küvetin içinde attı. Küvetin içinde sıcak su dolana kadar öylece iki büklüm oturdu. Su neredeyse dışarıya taşacak hale geldiğinde suyu kapattı ve yeniden sessizce oturmaya devam etti. Su aşırı sıcaktı ve teni pembeleşmeye yüz tutmuştu. Jungsu'dan nefret ediyordu. Onu öldürmek hatta lime lime etmek istiyordu. İlk kez hayatı boyunca böyle dehşet verici şeyler düşünmeye başlamıştı. Tabi birde her geçen dakika kendisine olan öfkesi artıyordu. Jungsu'ın altında resmen kedi gibi olmuştu. Evet bedenen pek güçlü bir kız değildi, hoş konuşmayı dahi beceremezdi gerildiğinde ve huzursuzlaştığında. Bedeni bir anda 'Stop!' derdi. Bağıramamamıştı. Sadece kendisini sıkmakla yetinmişti. Tabi bu konuda bile başarı sağlayamamıştı. Hiç bir şey hissetmemek konusunda kendisini sıkmıştı ama Jungsu'ın parmakları teninde gezinmeye başladığında neredeyse kendisinden geçecek gibi olmuştu. Dayanmaya çalışmıştı. Ağlamıştı. Sızlamıştı. Hatta yalvarmıştı ama br sonuç olmamıştı. Hemde Jungsu içine girip, hareket etmeye başladığında nefret etmeye çalışmasına karşın duyumsadığı haz bir nevi bağımlılık bilr yaratmıştı vücudunda. Bittiğinde yaşadığı boşluk hissi.. Vücudunu sıcak suyun içinde peltekleşmiş olmasına karşın adeta soğuk bir rüzgar üzerine üflenmişçesine titredi. Gözlerini sıkıca yumdu. "DÜŞÜNME! DÜŞÜNME!" Kendisine bağırıyordu. Bağırması ile -ki sesi ancak şimdi güç toplamış gibiydi- düşüncelerini engelleyebileceğini düşünüyordu. Dudaklarını ısırdı hoyratça. Acaba o da fark etti mi? Bu kadar... Zevk... Aldığımı? İki eli ile başını tuttu. İnlemiş miydi? Ya da Jungsu'ı kendisine çekmiş miydi? Ne yapmıştı? "AAAAAAĞĞĞĞ!"

    Derin bir nefes aldı ve kendisini sıcak suyun içine bıraktı. Suyun altında olmak uyuşmasını sağlıyordu. Uzun süre böyle kalmayı istedi. Hatta boğulmak istedi anlık bir biçimde ama bunu yapabilecek cesarete sahip değildi. Canına kıyamazdı. Daha o anda aklına annesi, babası geliyordu. Arkadaşları. Woomin. Hızla suyun içinden çıktı ve saçlarını geriye attı. "Belki de hiç yaşanmamış gibi davranmalıyım. Hatta kendime buna inandırmalıyım. Evet. Belki de. Yarın sabah hiç bir şey olmamış gibi. Geceyi mutfakta geçirebilirim. Unni Jia bana yardım eder. Hatta Unni Jeon. Birlikte bir dolu kek yapabiliriz sonra yarın kekleri tüm okula dağıtırız. Bisikletim ile gezerim.. Çiçekler alırım... " Ama sesi cümlesinin sonunda doğru güçsüzleşti ve kesildi. "Onu gördüğümde ne yapacam? Dersine girdiğimde." Ellerini, bacaklarını hızla ovalamaya başladı. Sanki Jungsu üzerine yapışıp kalmıştı. Su soğuyordu. Zaten daha fazla katnalabileceğini de düşünmediği için hızla çıktı ve üzerine kalın bornozunu geçirdi. Bileklerinde morluklara baktı. Daha iyi görünüyorlar. Dolaptan çıkardığı kremi bileklerine sürürken, Jungsu'ın da aynı şekilde bileklerine krem sürdüğünü hatırlamamaya çalışıyordu. Ayağına geçirdiği kırmızı terliklerle aylak bir biçimde odasına döndü. Yanaklarını şişirip oflayarak yere fırlattığı telefonun parçalarını avucuna topladı ve çalışma masasının üzerine bıraktı. "Telefondan başka bir şeyi yere fırlatabilirdin Yeun Ja. Zaten baban zor zar aldı bu telefonu sana. Zor zar bu okula gönderdi. Zor zar..." Dolabından Yoorie'nin yılbaşında hediye ettiği kazağını ve eşortmanı çıkardı. Siyah iç çamaşırlarını üzerine geçirirken bir taraftan da dolabın kapağında uzun aynadan vücudunu süzdü. Sol kolunun çevresinde derisi kızarmıştı. Bakışlarını kaçırdı ve bir çırpıda kazağı ve eşortmanı üzerine geçirdi. Işıkları kapattı ve her gün yaptığı gibi yatağın kenarına çöktü Tanrı'ya dua etmek için. Ama içinde garip bir kırgınlık vardı. Dua etmeyi es geçti ve yatağının içine girip yorganın altına iki büklüm halde yattı. Yarın yeni bir gün Yeunja. Yeni bir gün. Yeni bir gün... Olanlara inanmakta zorlanıyordu. Sanki yaşananları kendisini yaşamamış gibiydi. Uzatan izlemişti. Sanki tüm düşünceleri güçlü bir sisin arkasında kalmıştı. Tabi böyle bir şey yaşayabileceğini hiç düşünmemişti. Hoş hangi kız düşünürdü ki?.. Peki diğer kızlar ne yapıyorlardı olanlardan sonra. Haberlerde her zaman görürdü. Bazıları basın tarafından kıskaca alınırdı hatta. Tüm hayatlarına bir leke gibi yapışırdı. Ne yapacağını bilmiyordu. Derin bir nefes aldı ve zaten karmaşık olan kafasında durmak bilmeyen düşünceler yumağını susturdu. Huzurlu bir uyku istiyordu şu an sadece.
Jang Yeun Ja
Jang Yeun Ja
I. Sınıf
I. Sınıf

Mesaj Sayısı : 36
Lakap : Yeunja.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz