KimMinHee

Kuzey Koreli, Pyongyang doğumludur. 28 yaşındadır. Sürekli hayat ile savaşan biri. Çok güçlü bir ruhu var. On yaşındayken ailesi ile arabada giderken arabaları bir tırın altına girdi. Kendisi ve kız kardeşi arka koltuktaydı ve o anların hepsini gördü. Kız kardeşi ve babası kaza yerinde ölürken annesi ve kendisi hastanede yaşam mücadelesi verdi. Annesi de onu bu dünyada tek bırakınca Min Hee üç hafta komada kaldı ama güçlü bir kişi olduğunu ilk o zaman kanıtlayarak hayat ile olan savaşını kazandı ve hayata döndü. Ailesinden bir tek o kalmıştı ve hiçbir akrabası onu istemedi. Burada ise hayat kazanmış ve Min Hee'i yalnız bırakmıştır. Onu yetimhaneye yerleştirmişlerdir. Neşeli, sevecen olan kız gitmiş yerine sessiz ve yaşama sevinci ailesiyle birlikte uçup gitmiş bir kız çocuğu gelmiştir. Uyku problemleri ve ağlama krizleri de beraberinde gelmiştir. Yetimhanede iki yıl kalmıştır ve on iki yaşındayken Amerikan bir aile onu evlat edinmiş ve Amerika'ya götürmüşlerdir. Yabancı bir ülke, yabancı bir dil ve en önemlisi yabancı insanlar. Hayat 2-1 öne geçmiştir. Evalt edinildiği aile ellili yaşlarına gelmiş, siyasi bir partide üst düzey bir görevde çalışan otoriter bir bayan ve ondan onunla aynı yaşlarda ruh hastalıkları alanında önemli işlere imza atmış bir doktordur. Onların yanında mükemmel bir lüksün içinde yaşadı ama mutlu değildi. Kadın sürekli ne yapıp ne yapmaması gerektiğini, nasıl konuşulacağı hatta nasıl uyuması gerektiğini bile söylerken adam ise onu resmen denek olarak kullanıyordu. Hiçbir zaman onlara karşı bir itiatsizlik etmedi Min Hee. Adam şizofrenlik hastalığıyla ilgili ilaçlar hazırlıyordu ve bazen bu ilaçları Min Hee üzerinde deniyordu. Min Hee onlardan biran önce kurtulmak istiyordu. Özel okullara gidiyor, zenginlerle takılıyordu ama aile içinde üvey evlat olduğu çok belli ediliyordu. Bazen kendine soruyordu, bana ihtiyaçları yok o zaman neden beni evlat edindiler? cevabı bulamıyordu tabi. On sekiz yaına geldiğinde sevgilisiyle birlikte kaçtılar ve Fransa'ya gittiler. Bir ay çok mutlu bir şekilde yaşıyorlardı ama paraları bitmişti. Orada ne iş yapacaklarını da bilmiyorlardı ve işte hayat ikinci büyük darbesini indirdi Min Hee'e. Sevgilisi onu erkeklere pazarlamaya başladı. Bu gerçekten katlanılmaz bir hale gelmişti Min Hee için. İntar etti hemde üç kere ama her seferinde kurtuldu. Sonunda sevgilsinin bütün parasını çalıyor ve bir şekilde sevgilisinin yanından, Fransa'dan kaçıyor. Kuzey Kore uçağına binecekken birden vazgeçiyor ve Güney Kore uçağına biniyor. Güney Kore'ye geldiğinde kalan parasıyla taş bir apartmanda minik bir daire kiralıyor. Burada artık düzgün bir yaşamı olacağına yemin ediyor. İlk başta barlarda şarkı söylemeye başlıyor ve bu şekilde para kazanmaya çalışıyor. Arabalardan korkuyor. Yani daha çok onlarla yolculuk yapmaktan korkuyor, eğer arabaya binecekse, kulaklığını ve göz bandını takar ve uyur. Eğer onun göz bandını ve kulaklığını alıp, onu zorla arabada canlı tutmaya çalışırsanız bayılır ya da arabanın içine kusar. Sadeliği sever, kalabalıktan hoşlanmaz. Konuşmaktan hoşlanmaz. Klasik müzik dinlemeyi, kırmızı şarap içmeyi çok sever. İş arar ama kendisine göre bir şey bulamaz. Televizyon izlemez zaten televizyonu yoktur. Plakları vardır, onları dinler canı sıkılınca. Amerikanın 1950-60lı yıllarına bayılır. O zamanlarda yaşamak istemiştir hep. Sesi güzeldir ama eğitimsizdir. Bazen barlarda söyler. Aşka inanmaz ama bu hayatta tek isteği bir kız çocuğu olmasıdır. Kızının olmasını çok ister ama bunu da sevdiği adamdan yapmak ister. Çok iyi yemek yapar ama yemek yapmayı hiç sevmez. Arada bir sigara içer. Para kazanmak karşılığında gözüne kestirdiği erkekle yatabilir. Ansiklopedi okumaya bayılır. Şizofrenlik başlangıcındadır. Öleceği günü sabırsızlıkla bekler.