Köylü Güzeli ile İnek
1 sayfadaki 1 sayfası
Köylü Güzeli ile İnek
So Ra & Il Kwon
Tiyatro salonunda yaklaşık 2 saattir okuldaki en iyi arkadaşı Ah Ri'i bekliyordu. Şehrin en büyük tiyatro salonu her salı, akşam üzeri beşte boş olurdu ve So Ra ile Ah Ri hep gizlice bu saatlerde salona girer, oyun çalışırlardı. Sora'nın en büyük hayali oyuncu olmaktı, bunun için çalışıyordu. Ah Ri'ye çabuk olmasıyla ilgili sitem dolu mesajlar atıyor, şişirdiği çilekli sakızını sürekli yere düşüyor ve yenisini çiğniyordu. Arada bir sahne arkasına koşup ayna karşısında saçlarına peruklar deniyor ve türlü roller yapıyordu. Beklemekten sıkılmıştı. Normalde Ahri gelecek ve birlikte Romeo & Juliet oyununa çalışacaklardı. Ahri yakışıklı Romeo'u usatlıkla canlandırırken arada bir "Acıktıııaaaam." diye bağıracak, Juliet'i canlandıran Sora'da onun kafasına vurup "Önce oyun sonra yemek RomRi!"derdi.-RomRi = Romeo ve Ahri'nin karışımı.- diyecekti. Seviyordu Ahri ile Romeo ve Juliet çalışmayı. Sahnenin ucuna oturmuş ve ayaklarını sarkıtmıştı. İşaret ile baş parmağı arasına aldığı sakızın ucunu çekiştrdi ve sakızın sünüşünü izledi. Dizine koyduğu telefona baktı, okuldaki derslerin bitiş saatini çoktan geçmişti. Ayağa kalktı ve sakızı ağzından çıkarıp cebindeki sakız poşetine koyup çöp kutusuna attı. Bir tek tiyatro salonlarının temizliği konusunda titizdi. Tiyatro salonları ve dizi çekimlerinin yapıldığı her yer onun işin tapınak gibiydi. Yerdeki çiçekli çantasını aldı ve üzerindeki salaş hırkasını düzeltip salondan gizlice çıktı. Ahri'ye gelmemesiyle ilgili mesaj atıp dışarıya çıktı. Yurda gitmeyi hiç istemiyordu, zaten oyununu oynayamamıştı. Dışarı çıktığında baharın habercisi ılık rüzgar saçlarını havalandırdı. Kollarını açtı ve kendini Titanic gemisindeymiş gibi hayal etti. Rüzgar saçları arasında saklambaç oynuyor gibiydi. Gözlerini açtı ve sevimli bir şekilde yürüyerek ilerlemeye başladı. Seoul'deki çoğu okullar yavaşça paydos ediliyordu. O sırada önünden geçen Seoul Fen Lisesi grubuna baktı. "Ahh ah! Şimdi fen lisesinde okuyor olsaydım büyükbabam ne kadar gururlanırdı." dudaklarını büzdü. Büyükbabası ünlüleri, kutu içine giren özenti insanlar diye tanımlardı ve Sora'ın oyuncu olmasını istemiyordu. Köyde şirin bir Heidi olarak hayal edemiyordu kendini Sora. Köyü pek sevmiyordu ama özlüyordu, bunu inkar etmiyordu. O sırada tanıdık geldiğini düşündüğü birini gördü sandı. Sevimli surat, güzel saçlar, ince vücut. Ve bu erkek Fen lisesi üniforması giyiyordu. Nereden tanıdık geliyor bu çocuk? Kesinlikle aklını kurcalayan soruların cevabını bulmadan rahat etmeyen tiplerdendi. Ve sorunun cevabını bulmak için her yolu deneyebilirdi. Çocuğu izlemeye başladı. Okuldan biri olamaz çünkük fen lisesi ünfiorması içinde. Köyden biri olamaz, onların ne işi olur burada? Kim olabilir o zaman? Düşünceler beynini bulandırırken o iyi bir ajan gibi çocuğu takip ediyordu. Çocuk minik bir lokanta gibi yere girdiğinde ayağını sinirle yere vurdu ve kenarda beklemeye başladı. Beş dakika bekleyecek ve eğer çocuk çıkmazsa içeri girecekti. Şirketten desem, benim bölümümde yani oyunculuk bölümünde bunu görmediğime eminim. Bleki başka bölümdedir. Idol olmak için çalışanların bölümündedir, yani benim ilgi alanımın dışında. O sırada birinin lokantadan çıktığını gördü. Aynı yüz, aynı vücut ve aynı yürüyüş ama forma yerine günlük bir kıyafet vardı. "Ya! Bu çocuk niye evinde giyinmiyor, evsiz mi yoksa?!" diye söylendi sessizce. Çocuğu kesinlikle bir yerden tanıyordu ve bunu öğrenmesi gerekiyordu, hem çocuk gizemli bir şeyler yapıyormuş gibi bir havası vardı. "Ahri bunu kaçırdığına çok üzüleceksin." diye söylen dive çocuğu takip etmeye kaldığı yerden devam etti. Sonunda çocuk bi binanın önüne gelmişti. Sora gözleri kocaman olmuş şekilde çocuğun az gerisindeydi. "Ahha! Düşündüğüm gibi bizim şirketteymiş." Suratına aptal bir sırıtma doldu ve "Agioo! Bizim şirkette bir inek mi varmış şimdi?!" Kahkaha atmamak için kendini zor tutuyordu.
Tiyatro salonunda yaklaşık 2 saattir okuldaki en iyi arkadaşı Ah Ri'i bekliyordu. Şehrin en büyük tiyatro salonu her salı, akşam üzeri beşte boş olurdu ve So Ra ile Ah Ri hep gizlice bu saatlerde salona girer, oyun çalışırlardı. Sora'nın en büyük hayali oyuncu olmaktı, bunun için çalışıyordu. Ah Ri'ye çabuk olmasıyla ilgili sitem dolu mesajlar atıyor, şişirdiği çilekli sakızını sürekli yere düşüyor ve yenisini çiğniyordu. Arada bir sahne arkasına koşup ayna karşısında saçlarına peruklar deniyor ve türlü roller yapıyordu. Beklemekten sıkılmıştı. Normalde Ahri gelecek ve birlikte Romeo & Juliet oyununa çalışacaklardı. Ahri yakışıklı Romeo'u usatlıkla canlandırırken arada bir "Acıktıııaaaam." diye bağıracak, Juliet'i canlandıran Sora'da onun kafasına vurup "Önce oyun sonra yemek RomRi!"derdi.-RomRi = Romeo ve Ahri'nin karışımı.- diyecekti. Seviyordu Ahri ile Romeo ve Juliet çalışmayı. Sahnenin ucuna oturmuş ve ayaklarını sarkıtmıştı. İşaret ile baş parmağı arasına aldığı sakızın ucunu çekiştrdi ve sakızın sünüşünü izledi. Dizine koyduğu telefona baktı, okuldaki derslerin bitiş saatini çoktan geçmişti. Ayağa kalktı ve sakızı ağzından çıkarıp cebindeki sakız poşetine koyup çöp kutusuna attı. Bir tek tiyatro salonlarının temizliği konusunda titizdi. Tiyatro salonları ve dizi çekimlerinin yapıldığı her yer onun işin tapınak gibiydi. Yerdeki çiçekli çantasını aldı ve üzerindeki salaş hırkasını düzeltip salondan gizlice çıktı. Ahri'ye gelmemesiyle ilgili mesaj atıp dışarıya çıktı. Yurda gitmeyi hiç istemiyordu, zaten oyununu oynayamamıştı. Dışarı çıktığında baharın habercisi ılık rüzgar saçlarını havalandırdı. Kollarını açtı ve kendini Titanic gemisindeymiş gibi hayal etti. Rüzgar saçları arasında saklambaç oynuyor gibiydi. Gözlerini açtı ve sevimli bir şekilde yürüyerek ilerlemeye başladı. Seoul'deki çoğu okullar yavaşça paydos ediliyordu. O sırada önünden geçen Seoul Fen Lisesi grubuna baktı. "Ahh ah! Şimdi fen lisesinde okuyor olsaydım büyükbabam ne kadar gururlanırdı." dudaklarını büzdü. Büyükbabası ünlüleri, kutu içine giren özenti insanlar diye tanımlardı ve Sora'ın oyuncu olmasını istemiyordu. Köyde şirin bir Heidi olarak hayal edemiyordu kendini Sora. Köyü pek sevmiyordu ama özlüyordu, bunu inkar etmiyordu. O sırada tanıdık geldiğini düşündüğü birini gördü sandı. Sevimli surat, güzel saçlar, ince vücut. Ve bu erkek Fen lisesi üniforması giyiyordu. Nereden tanıdık geliyor bu çocuk? Kesinlikle aklını kurcalayan soruların cevabını bulmadan rahat etmeyen tiplerdendi. Ve sorunun cevabını bulmak için her yolu deneyebilirdi. Çocuğu izlemeye başladı. Okuldan biri olamaz çünkük fen lisesi ünfiorması içinde. Köyden biri olamaz, onların ne işi olur burada? Kim olabilir o zaman? Düşünceler beynini bulandırırken o iyi bir ajan gibi çocuğu takip ediyordu. Çocuk minik bir lokanta gibi yere girdiğinde ayağını sinirle yere vurdu ve kenarda beklemeye başladı. Beş dakika bekleyecek ve eğer çocuk çıkmazsa içeri girecekti. Şirketten desem, benim bölümümde yani oyunculuk bölümünde bunu görmediğime eminim. Bleki başka bölümdedir. Idol olmak için çalışanların bölümündedir, yani benim ilgi alanımın dışında. O sırada birinin lokantadan çıktığını gördü. Aynı yüz, aynı vücut ve aynı yürüyüş ama forma yerine günlük bir kıyafet vardı. "Ya! Bu çocuk niye evinde giyinmiyor, evsiz mi yoksa?!" diye söylendi sessizce. Çocuğu kesinlikle bir yerden tanıyordu ve bunu öğrenmesi gerekiyordu, hem çocuk gizemli bir şeyler yapıyormuş gibi bir havası vardı. "Ahri bunu kaçırdığına çok üzüleceksin." diye söylen dive çocuğu takip etmeye kaldığı yerden devam etti. Sonunda çocuk bi binanın önüne gelmişti. Sora gözleri kocaman olmuş şekilde çocuğun az gerisindeydi. "Ahha! Düşündüğüm gibi bizim şirketteymiş." Suratına aptal bir sırıtma doldu ve "Agioo! Bizim şirkette bir inek mi varmış şimdi?!" Kahkaha atmamak için kendini zor tutuyordu.
Lee So Ra- II. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 5
Lakap : Juliet
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz