IMAGINE
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

[OYUNCULUK] DERS 1

5 posters

Aşağa gitmek

[OYUNCULUK] DERS 1 Empty [OYUNCULUK] DERS 1

Mesaj tarafından Daisy Lee Paz Kas. 04, 2012 1:05 am



G Ö R E V
Dramatik Çalışmalar (Parçalar ve Tiratlar) yapmak.

Öğrenciler ilk bireysel becerilerini sergileyecek, sonrasında ise ikişerli ya da üçerli grup çalışmalarıyla temel tiyatro eserleri ile rol ve parça çalışmaları yapacaklardır. Parçalar ve tiratlar özel olarak farklı duyguları ifade etmeye yönelik olarak zengin bir katalog içinden seçilir ve uygulanır. Hataya taviz verilmeyecektir.

  • Tiratlar ve diyaloglar hariç en az 25 satır yazılacaktır.
  • Puanlama 10 puan üzerinden yapılacaktır.
  • 0 puan alabilirsiniz, dikkat etmenizi öneririm.
  • İlk olarak tiratlarınızı sunun, ardından grup çalışması yapmaya başlayabilirsiniz.
  • Bana laf atarsanız, RP' de bir şeyler sormak/ söylemek isterseniz, size cevap mesajı atabilirim.
  • Rahatsız edici olmayan bir şekilde beni oynatabilirsiniz. Gözüm üzerinizde.
  • Yetenekleriniz arasında oyunculuk olmasa bile derse katılabilirsiniz, 10 tam puan alırsanız profilinize yeni yetenek olarak oyunculuk eklenecektir. Ayrıca 10 tam puan alanlar yıl sonunda gerçekleşecek müzikal tiyatroya katılma şansına sahip olacaklardır ve kararıma göre tam puan alan öğrenciler ekstradan 5 puan kazanabilirler. ------
  • Dersin sonunda puanlarınızı içeren bir mesaj atacağım. Ayrıca 10 tam puan alan öğrenciler içinde müzikal tiyatro seçimi onaylayacağım. Her 10 tam puan müzikal tiyatroya giremeyebilir. Hoş tam puan alabileceğinizi de zannetmiyorum.
Daisy Lee
Daisy Lee
Oyunculuk Öğretmeni
Oyunculuk Öğretmeni

Mesaj Sayısı : 10
Lakap : Daie.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

[OYUNCULUK] DERS 1 Empty Geri: [OYUNCULUK] DERS 1

Mesaj tarafından Wang Mei Jia Paz Kas. 04, 2012 3:14 am


    Yılın en zor birkaç haftası başlamıştı. Derslerin aşırı derecede üst üste bindiği ve nefes almakta bile zorlanılan zaman. Dersler konusunda her zaman dakik olmaya çalışırdı. Uyandıktan hemen sonra sadece birkaç gevrek ile atıştırmış ve kendisini Sarmaşık Sahnesi'ne atmıştı. Gerilerde ki kırmızı koltukta oturuyor ve bir taraftan gerince parmakları ile oynuyordu. Oyunculuk belki de en zorlandığı derslerden biriyidi. İfadesini sabit tutmakta zorlanırdı. Ya aşırı güler yüzlü olur, ya aşırı mutsuz olur veya ağlardı kendisine verilen rollerde. Tabi Bayan Lee bunu affetmezdi. Yapay ifadelerinden dolayı dersten 0 puan alırdı ve bu başarı karnesini tümden etkilerdi. Aslında derse adapte olabilirdi. Bayan Soğuk ile iletişimi iyi olsaydı. Yılbaşından sonra yeni yıla yeni bir Jia olarak girmek için sarı saçlarını, kahverengiye boyatmıştı. Pek dikkat çekmemişti ama 'Sarışın Çinli' olma özelliğini kaybetmişti. Dirseklerini bacaklarına dayadı ve başını ellerinin arasına alıp beklemeye devam etti. Dakikalar geçtikçe yanlış derse gelip gelmediğini merak etmeye başlamıştı. Cebine sıkıştırdığı cep telefonunu çıkardı ve Men Li'e mesaj attı. Oldukça gergindi ve yanında bir arkadaşının olmasının fena olmayacağını düşünüyordu. Zaten birkaç dakika sonra tek tük öğrencilerde salona gelmeye başlamıştı. Her birinin yüzünde tedirgin bir bakış vardı. Dersten 0 puan almak bile pek sorun değildi aslında çoğu öğrenciye göre sadece Bayan Lee'nin gazabına uğramak istemiyorlardı. Daha oturmayacağına kanaat getirdiğinde ayağa kalktı ve diğer öğrencilerin yanına doğru ilerledi. Jin bile ortalıkta değildi. Hoş muhtemelen bu dersi asacağını düşünüyordu. Bayan Lee ortalıkta görünmemesine karşın herkes fısıldayarak birbirleriyle konuşuyordu. Normalde kafa tutabilirdi aslında ama her nedense kadının önünde süt dökmüş kedi gibiydi. Her söyleneni yapıyordu ve sıkça özür diliyordu.

    Sahne kapısı hızla açıldığında tüm gözler kapıya yönelmişti. Bayan Lee kapıda duruyordu. Kısa bir anlığına keskin gözlerini kendilerine çevirmişti. Ardından omzundan geriye baktı ve arkasında süklüm püklüm duran kıza işaret etti. Kızın elinde kocaman bir kutu vardı ve taşımakta zorlanıyor gibi görünüyordu. Bayan Lee yavaşça sahneye doğru ilerlerken arkasında ki kızda güç bela kutuyu taşıyarak yürüyordu. Her zaman ki gibi siyahlar içindeydi. "Günaydın." Bayan Lee sahneye doğru yönelirken birkaç öğrenci ile beraber eğilmiş ve kadını selamlamıştı. "Dönem sonuna gelmemizle beraber bu zamana kadar yaptığınız çalışmaları ölçme zamanı geldi. Bugün oldukça eğlenceli olacak." Alaycı bir gülümseme ile tek tek öğrencilere bakıyordu. Bayan Lee'nin bakışlarından gözlerini kaçırma ihtiyacı hissetmişti ama durdu ve kendisi de ona dik bir biçimde baktı. İki büklüm kız sahneye kutuyu bıraktı ve rahat bir nefes aldıktan sonra mahçup bakışlar ile sahneden indi. "Bu gördüğünüz kutuda birçok oyundan parça, tirat var. Hepinizi hem bireysel hem de grup olarak ölçmeyi planlıyorum. Kuralları biliyorsunuz. Size sunacağım tek seçenek istediğiniz oyunu seçebiliyor olmanız." Bayan Lee'nin bu kadar katı ve alaycı olması Jia'a her zaman dokunurdu. Aslında parça parça kendisinin de öyle olduğunu düşünürdü ama Bayan Lee'nin daha katı ve kutupları andıran bir soğukluğu vardı. "Her ne kadar oyunları ezbere oynamanızı istiyor olsamda ezber konusunda yeteneksizliğinizin farkındayım. Hem o anki duygularını çalışmadan yansıtmanızı istiyorum." Nasıl bir oyun oynayabileceği hakkında hiç bir fikri yoktu. Kesinlikle daha önce çalışmaya gereklilik duyan biriydi. Parmaklarını kıracak gibi sıkıyordu adeta. "Mei Jia." Dalgın bir tavır ile yüzünü kaldırdı ve boş gözler ile sahneden ona bakan Bayan Lee ile göz göze geldi. "İlk olarak sen başlamaya ne dersin? Oyun seçenekleri bol. Tiratını izlemek için sabısızlanıyorum." Hafifçe eğildi ve "Peki Bayan Lee." dedi. İşte. Sahnede ilk tirat yapacak kişi kendisiydi ve sıfır puanı alacak kişide muhtemelen kendisiydi. Bayan Lee sahneden inip kendisini ön koltuklardan birine attı ve öğrencilerin kutuyu karıştırmasına izin verdi. Diğer birkaç öğrenci ile beraber sahneye çıktı. Tabi onca öğrenci çoktan kutuya yığılmışken kendisine en absüt oyunun geleceğine hem fikirdi. En sona kalmıştı neredeyse. Birkaç öğrencinin arasına sıkıştı ve eline geçen küçük kitapçığı kaptı. Hamlet - OPHELIA (William Shakespeare).

    Dudağının kenarını ısırdı. "Sahneyi boşaltın! Wang Mei Jia. Sahne senin." Arkasının döndüğü Bayan Lee'nin sesi kulaklarını tırmanlıyordu adeta. Derin bir nefes aldı. "Hangi tirat?" Bayan Lee'nin beklentili tavıları kasılmasına neden oluyordu ama sesini kaybetmiş sayılmazdı. "Hamlet... Ophelia." Bayan Lee kaşlarını havaya kaldırarak ona doğru baktı ve eli ile sahneyi gösterdi. Sahnenin ortasına doğru ilerledi ve kitapça yazan tirata göz gezdirdi. Daha önce ki derslerde de Hamlet üzerine çalışmışlardı ve bildiği bir oyundu kesinlikle. Ama Ophelia'ı yansıtmak. Açığa çıkarmak. İşte zor olan mesela buydu. Derin bir nefes aldı. Beklenti dolu fısıldaşmaları duyabiliyordu.

    "Nasıl ayırdederim bir bakışta seveni sevmeyenden?
    Külahından, tozlu çarıklarından, elindeki değnekten.
    Öldü, güzel sultanım çoktan öldü, öldü, gömüldü bile."


    Bakışları ön sırada onu izlemekte olan öğrencilere kaydı. Sahnenin tepesinden üzerine gelen ışıkta, karanlığa gömülü koltuklarda oturanları pek seçebildiği söylenemezdi. Zaten sadece Bayan Lee'e odaklanmıştı. Sesinin çatlamamış olduğunu düşünüyordu çünkü kulakları uğuldamaya devam ederken sesini pek duyduğu söylenemezdi.

    "Başında yemyeşil otlar büyüdü, taşı dikildi bile. Ne olur dinleyin!
    Ak kefenler giyindi kardan beyaz, sarıldı çiçeklere.
    Arar arar sevdiğini bulamaz, ağlayanlar içinde."


    Parmakları arasında tuttuğu kitapçıyı öyle sıkı kavramıştı ki kitapçığın ikiye ayrılması an meselesiydi. Gerinliği kat be kat artıyor, azalıyor gibiydi. Bacaklarının titrediğini hissedebiliyordu. Bir hamur yığını gibi sahneye yığılmak istemiyordu.

    "Fırıncının kızı baykuş olmuş diyorlar. Allah korusun. İnsan ne olduğunu bilir, ama ne olacağını bilemez. Tanrı bereketini eksik etmesin sofranızdan. Kendiniz hiçbir söz söylemeyin sakın bunun üstüne, ama ne demek olduğunu soran olursa şöyle dersiniz: Yarın bayram, Saint Valentine bayramı, erken uyanır herkes.
    Ben bir kızım, gelirim pencerene, eşim ol derim sana.
    Delikanlı kalktı, hemen giyindi, açtı kıza kapısını.
    Kız girdi içeri, kız girdi ama, kız çıkmadı dışarı.
    Ayıp, ne ayıp şey bu! Fırsat bulan her genç yapıyor bunu yüzü kızarmaksızın."


    İlk kez okduğu bir tirata duygu aktarabiliyordu. Belki de geçen üç yılda oyunculuk konusunda bir şeyler öğrenmişti. Sesi kah yükseliyor, kah alçalıyordu ve bedeni de kullanmaya çalışıyordu.

    "Kız dedi: Bu işi yapmazdan önce evleniriz demiştin?
    Delikanlı şöyle karşılık verdi: Evlenirdim sabah sabah gelip de koynuma girmeseydin.
    Elbet bir gün düzelir her şey. İnsan sabırlı olmalı; evet ama ağlamamak elimde değil düşündükçe soğuk topraklara gömüldüğünü. Geceniz hayrolsun, bayanlar, iyi geceler, güzel bayanlar, iyi geceler, iyi geceler!"


    Yavaşça eğildi. Birkaç öğrencinin alkışladığını duyar gibi olmuştu. Yavaşça sahneden inerken Bayan Lee'nin elinde tuttuğu geniş not defterine bir şeyler karaladığını seçebildi sadece. Ardından kadının devam edin şeklinde elini sallamasını gördü. Hiç yorum yapmayacak mı? Muhtemelen yapmayacaktı ve yapmamıştı da. Elinde eçiş bücüş olan kitapçıkla kendisini ön sıralarda ki koltuğa atmakla yetindi ve gözlerini kapatıp rahatlamaya çalıştı.
Wang Mei Jia
Wang Mei Jia
III. Sınıf | Aşçılık Kulübü Başkanı
III. Sınıf | Aşçılık Kulübü Başkanı

Mesaj Sayısı : 234
Lakap : Qiàn ~

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

[OYUNCULUK] DERS 1 Empty Geri: [OYUNCULUK] DERS 1

Mesaj tarafından Ryu Yong Ah Paz Kas. 04, 2012 4:00 am


    Açık bıraktığı sarı saçlarının arasından parmaklarını geçirdi. İlk defa bir dersin dönem puanını almak için sabah uyanmıştı. Ponpon kızların ekstra avantajlardan biri de derslerden muaf tutumaktı. Tabi gene bazı derslere girme zorunluklukları oluyordu ama o derslerden kolayca sıyrılabiliyordu. Ama artık ponpon kız değildi ve öğretmenlerin gözünde de sarışın kendini beğenmiş bir kız olduğunun farkındaydı. Sanat kompleksine doğru ilerlerken ellerini ovuşturdu. Kışın bitmek tükenmez soğukluğu hoşuna gitmiyordu kesinlikle. Sıcak havaları özlemişti. Boğazına sardığı kırmızı atkıyı sıklaştırdı ve daha hızlı ilerlemeye çalıştı. Kış tatiline girmeden önce ki iki haftaları her gün dersler ile geçiyordu. Aslında geçecekti. Girdiği ilk ders oyunculuk olacaktı ve bu konuda doğuştan gelen bir yeteneğe sahipti kesinlikle. Hayatı rol yaparak geçmişti sonuçta. Kendisini her ne kadar pek sıcak sayılmasa da- hoş dışarıdan sıcak olduğu da söylenebilir- binaya attı ve tiyatro salonuna doğru ilerlemeye başladı. Onunla beraber ilerleyen birkaç kişi daha vardı ama görmezlikten gelmeyi tercih ediyordu. Salondan içeriye girdiğinde tek tük öğrenciler ön taraflarda kümeleşmiş halde oturuyorlardı ve korku dolu ifadeleri ile fısıldaşıyorlardı. Okulda sevdiği hocalardan biriydi Bayan Lee. Kesinlikle kadından etkilendiği söylenebilirdi. Orta sıralardan birine geçti ve üzerinde ki atkıyı ve montu bir çırpıda çıkarıp yerleştirdi. Gözleri öğrencilerin üzerinde gidip geldi. Yong Yoo'ı görmek istiyordu ama futbol takımının kaptanı neden oyunculuk dersinde olsun diye düşünmeden de edemiyordu. Boynunda asılı olan taç biçimde ki kolyeye dokundu parmak uçları ile. Neredeyse her gün takıyordu. Garip bir biçimde kendisine güç verdiğini falan düşünmeye başlamıştı. Yüzüne ifadesizleştirdi ve ellerini kavuşturarak sahnenin önüne doğru ilerlemeye başladı. Pek sevmediği hatta hiç sevmediği kızlar ile aynı ortamdaydı. Hoş bir seçeneği yoktu bu konuda. Öğrencilerden uzaklaştı ve vücudunu sahneye dayayıp beklemeye başladı. Zaten fazla beklemesine gerek kalmadan Bayan Lee kapıda görünmüştü.

    Siyahlı Kadın. Yüzünde hafif bir tebessüm ile yanından geçip sahneye çıkan Bayan Lee'i izlemeyi sürdürdü. Her zaman ki gibi salona gücünü yansıtıyordu. Eskiden sahip olduğu ihtişam ve liderliği hatırladı. Neredeyse tapılacak bir kız haline gelmişti. Ama zayıftı. Bunu her ne kadar kendisine itiraf ettirmekte zorlansa da zayıftı ve gücünü kendisi arkadan vuran Mi Ko'a bırakmıştı. Kimseye güvenmemeye çalışırdı ama Mi Ko birinci sınıftan beri onunlaydı. Hatta kızı kendisi kızı eğitmişti. Her konuda... Onu gücüme pay sahibi yapmam hataydı. Mi Ko'u kesinlikle bir kaşık suda boğabilirdi. "Dönem sonuna gelmemizle beraber bu zamana kadar yaptığınız çalışmaları ölçme zamanı geldi. Bugün oldukça eğlenceli olacak." Bayan Lee'nin sesi ile düşüncelerinden sıyrıldı ve dikkatini sahnede öğrencileri izleyen kadına yöneltti. Yanından geçip iki büklüm biçimde kutuyu taşıyan kıza acıyan gözler ile baktı. Kızı pek tanıdığı söylenemezdi ama geçen yıldan beri tanıdık bir siması olduğunu anlamıştı. Muhtemelen ikinci sınıflardan bir kızdı. "Bu gördüğünüz kutuda birçok oyundan parça, tirat var. Hepinizi hem bireysel hem de grup olarak ölçmeyi planlıyorum. Kuralları biliyorsunuz. Size sunacağım tek seçenek istediğiniz oyunu seçebiliyor olmanız. Her ne kadar oyunları ezbere oynamanızı istiyor olsamda ezber konusunda yeteneksizliğinizin farkındayım. Hem o anki duygularını çalışmadan yansıtmanızı istiyorum." Sahneye doğru yöneldi peşi sırada birkaç öğrenci gelmişti. Kutuya doğru yavaşça eğildi ve ilk sırada ki kitapçıklardan biri kaptı. Oyunculuk konusunda zorlanacağını sanmıyordu. Martı - NINA (Anton Çehov).

    Yüzünde tatminkar bir ifade yerleşti. "Sahneyi boşaltın! Wang Mei Jia. Sahne senin." Omzundan geriye baktı ve Jia'nın gergin bir ifade ile sahnede durduğunu gördü. Sarı saçlarını kahverengiye boyatmış olduğu gözünden kaçmamıştı. Birinci sınıfta Jia sarı saçları ile okula başlarken kendi saçları kahverengiydi. Birkaç hafta sonra Mi Ko ile beraber saçlarının sarıya boyattığında okulda 'Jia Özentisi' olarak bir-iki gün gezmişti ama herkesi susturmayı başarmıştı. Jia'a alaycı bir bakış ile kısa bir anlığına baktıktan sonra sahneden indi ve Bayan Lee'nin yanında ki koltuğa geçti. Kimse Bayan Lee ile yanyana oturmaya cesaret edemiyor gibiydi ama kendisi bunu hayli hayli başarırdı. Kitapçığı dizlerinin üzerine yerleştirdi ve sahnede tiratına başlayan Jia'ı kısa bir süre izledi ama sıkılmıştı kesinlikle. Bayan Lee'e yavaşça döndü. Dizlerinin üzerinde tuttuğu geniş bir not defteri vardı ve kısa notlar alıyordu. Notlara kısa bir bakış attı ama fazla değer vermedi. Kısa bir tirat olduğu için dua edecek haldeydi. Arkada oturan birkaç kişi alkışlamıştı. Lütfen. Sanki çok başarılıymış gibi. Sahneye ilk çıkmayı düşünüyordu ama her nedense Bayan Lee ilk olarak Jia'nın çıkmasını istemişti. Jia sahneden aşağıya inerken kendisi de adeta sopa yutmuş gibi dik durarak ayağa kalktı ve yavaşça sahneye doğru ilerledi. Her ne kadar gözden düşmüş olmasına rağmen insanları etkilemeye devam ediyordu. Bir hassa erkekleri. Hoş uzun süredir kimseyle birlikte olmamıştı. Bunu bir nevi sabır rekoru gibi görüyordu. Artık okulda ki erkelerde pek hoşuna gitmiyordu. Hatta birlikte olduğu bazı erkeklerden iğrenmeye dahi başlamıştı zaten severek birlikte olmuyordu ki. Sadece... Eğlence önemliydi bir zamanlar gözünde. Şimdi ise... Bilmiyordu. Sanırım kendi kabuğuna çekilmiş gibiydi. "Martı. Nina." Sahnede olup tüm gözlerin üzerinde olması şu ana kadar pek umurunda olmamıştı ama öğrenci dahi olsalarda şuan onu izliyorlardı ve bu içinde garip kıpırtılara neden oluyordu. Derin bir nefes aldı ve Nina'nın duygularını adeta kendi duygularıymışçasına yüzüne yerleştirdi.

    "Bastığım toprağı mı öpüyordunuz? Vurmanız, öldürmeniz gerekirdi beni! O kadar yorgunum ki... Biraz dinlensem! Dinlenebilsem... Bir martıyım ben... Yo, değil... Aktrisim... Öyle değil mi?"

    Keskin bir duraksama ile gözlerini koltuklarda oturan insanlara çevirdi. Bazıları dinlemiyordu. Bazıları ise yüzünü buruşturmuş kendisine bakıyordu. Bazılarında ise halen gücünün kırıntılarını görebiliyordu. Dudakları hafifçe yukarı kıvrıldı ve tiradına devam etti.

    "O da burada demek... İyi... Tiyatroya inanmıyordu; hayallerimle alay ederdi hep. Ona bakarak ben de inancımı yitirdim; maneviyatım kırıldı... Aşk üzüntüleri, kıskançlık da bir yandan... Yavrum için korkuyordum hep... Miskinleştim, küçüldüm, oyunum manasızlaştı... Sahnede düzgün yürüyemiyordum; ellerimi ne yapacağımı bilemiyor, sesimi idare edemiyordum. İnsan kötü oynadığını hissedince ne acı duyar, bilemezsiniz!"

    Sahnede ilerliyor bazen gözlerini sadece tek keskin bir noktaya veya Bayan Lee'e odaklıyordu.

    "Miskinleştim, küçüldüm, oyunum manasızlaştı... Sahnede düzgün yürüyemiyordum; ellerimi ne yapacağımı bilemiyor, sesimi idare edemiyordum. İnsan kötü oynadığını hissedince ne acı duyar, bilemezsiniz! Martıyım ben.. Yo... Değil de... Şey, siz o sıralar bir martı vurmuştunuz, hatırlar mısınız? Yaa!.. Böyle işte... Gelmiş bir adam, durup dururken, laf olsun diye, yok etmiş kuşcağızı... Tam küçük hikaye konusu... Gene de söylemek istediğim bu değildi."

    Sahnenin tam ortasına doğru ilerledi ve durdu. Sanki içinde bir yerlerde Nina'ı hisseder gibiydi. Bütünleşmeye çalışıyordu. Onu yansıtmaya. Onu duymaya çalışıyordu. Başarılı olduğundan kesinlikle emindi.

    "Ne diyordum?.. Evet, sahneden bahsediyordum. Şimdi öyle değilim artık: gerçek bir artist oldum. Şevkle, coşkunlukla oynuyorum. Kendimden geçiyorum sahnede... Oyunumu, herşeyimi gerçekten güzel, gerçekten değerli görüyorum artık. Buraya geleli beri her yanı dolaşıyorum. Hem yürüyor, hem düşünüyorum; ruhumun günden güne nasıl kuvvetlendiğini duyuyorum. Siz bir şey söyleyeyim mi Kostya, bizim işlerde, sahne olsun, yazı olsun, ün, yaldız, kurduğumuz hayaller değil, sabırlı olmak önemli; buna iyice inandım. Kaderine katlan, inancını yitirme... Şimdi acı duymuyorum artık, ödevimi düşündükçe hayattan korkmuyorum."

    Sadece başını hafifçe eğmekle yetindi. Evet. Salon sessizdi ama bu öğrencileri etkilediğinden kuşkusu yoktu. Ama hepsine köle muamelisi yapması ve şimdi kendisinin de onların arasında olmasından dolayı sabırlı davranmaya çalışıyordu. Sabırsız biriydi mutlaka ama evet. Rol yapıyordu. Sabırlı bir insanın rolünü. Gücünü yeniden elde etmeye çalışan sessiz bir martının rolünü yapıyordu.

Ryu Yong Ah
Ryu Yong Ah
III. Sınıf | Ponpon Kız Lideri
III. Sınıf | Ponpon Kız Lideri

Mesaj Sayısı : 62
Lakap : Yongie. Yongah.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

[OYUNCULUK] DERS 1 Empty Geri: [OYUNCULUK] DERS 1

Mesaj tarafından Lee Yoon Ri Paz Kas. 04, 2012 4:45 am


    Hızla sanat kompleksine doğru koşuyordu. Kesinlikle geç kaldığını düşünüyordu. Saati kurmasına rağmen saat çalmamıştı ve kendiliğinden öylece uyandığında adeta ışık hızı ile üzerine uyumsuz şeyler geçirmiş ve montunu da kaptığı gibi koşmaya başlamıştı. Binaya kaldığında neredeyse kayıp yere düşecekti ama bu dahi hızını kesmedi. Salonun kapısına doğru yürüyen Bayan Lee'i fark ettiğinde nutku tutulmuştu. Arkasında kocaman bir kutuyu taşıyan erkek vardı. Hızla koşmaya devam etti belki kapıdan Bayan Lee'den önce geçerse gazap ateşinden kurtulabileceğini düşünüyordu. Ama kapıya yönelmesine fırsat kalmadan Bayan Lee'nin sesi koridorda yankılandı. "Sen küçük hanım!" Kaygan zeminde kardan dolayı ıslak ayakkabı tabanlarından dolayı adeta kayarak durdu. Yavaşça döndü ve hızla doksan derece eğilerek Bayan Lee'e selam verdi. "Kutuyu bırak. Sen gidebilirsin." Eğilmeye devam etti. Bayan Lee yavaşça kendisine doğru yaklaşırken kaygan zeminde yankılanan topuk sesleri her saniyede kalp atışlarını göğsünden fırlayacakmış gibi yükseltiyordu. "Eğilmeye devam edecek misin?.. Yüzünü kaldır hemen!" Dudaklarını birbirine bastırarak pembeleşmiş yüzünü kaldırdı. Bayan Lee tam karşısında duruyordu ve durumdan fazla hoşlanmış gibi değildi. Koridorda sadece ikisi vardı ve gazap ateşinden dolayı kül olabileceği ve kimsenin onu kurtarmayacağından emindi. "Şu kutuyu taşı. Bugün bir dolu öğrenci ile uğraşacağım için senin gibi bir kıza zaman ayrıabileceğimi sanmıyorum. Çabuk ol!" Bir kez daha başını eğdi ve birkaç dakika önce adamın taşıdığı kutuyu kaldırmaya çalıştı. Ama zaten incecik kolları vardı ve hiç güçlü biri olamıştı. Dizlerini kırdı ve kutuyu kaldırmaya bir kez daha çalıştı. İki büklüm halde kalmıştı ve gerilen kaslarından dolayı yüzünü muhtemelen pancara dönüşmüştü kendisini sıkmaktan. Salonun kapısını hızla açan Bayan Lee omzunun üzerinden kendisine baktı ve gelmesini işaret etti. Nefesini tutarak peşinden ilerlemeye çalıştı.

    Bayan Lee'nin peşinden güç bela ilerlemeye çalışıyordu. Nefesi kesilmişti kesinlikle.. Sahnenin merdivenlerinden yavaşça çıktı ve Bayan Lee'nin hemen yanına kutuyu bıraktı. Kutuyu bırakması ile rahat bir nefes aldı. Bacakları titriyordu. Bayan Lee'nin bakışlarını fark ettiğinde mahçup bir gülümseme ile kadına baktı ve geri geri adımlar atarak sahneden hızla indi. Bitkin bir şekilde kendisini üçüncü sırada ki koltuklardan birine attı ve gözlerini kapattı. Bir taraftan da Bayan Lee'i dinlemeye çalışıyordu ama kaslarında ki sızı bunu engelliyordu. Gözlerini yavaşça araladı ve kollarını ve bacaklarını ovuşturmaya başladı. Bir taraftan homurdanarak söylenmeye -kısık sesle- başlamıştı. "Böyle bir öğretmen hayatımda hiç görmedim. Hem aşırı soğuk hem zebani gibi. Her zaman siyahlar içinde ve korkunç. Cadılar Bayramında kendi halinde katılsa birçok çocuğu korkutabilir. Şimdi burada ben ne yapacam? Keşke hiç gelmeseydim. Zaten sıfır alacağımdan eminim. Evet. Kesin sıfır alacağım. Oyunculuk konusunda hiç başarılı olamadım. Hep kendimim öyle değil mi? Başkalarına benzemem gerekmez. Bana ne... Hamlet'ten, Romeo'dan... Juliet'ten. Birde Juliet diyorlar bu kadına. Hiçte bile?.. Juliet aşkla dolu. Soğuk ve taş kalpli değil." Ön sıralardan kendisine yönelen kızgın bakışları fark ettiğinde kaşları çatarak elini dudaklarına bastırdı. Bakışlarını sahneye çevirdiğinde eski ponpon kızların liderinin olduğunu fark etti. İfadesi soru işaretleri ile dolmaya başladığında kendi sorularına kendi cevap verdi. 'Tabi ya ponpon kızlardan atıldı artık derslere girmesi zorunlu. Zaten ponpon kızların hepsi bence derse girmeli. Hiç bir işe yaramıyorlar. Sadece futbol takımını oyalıyolarl ve bu hiç hoş değil. Oldukça... İyi görünüyor aslında. Tabi ki görünecek Yoorie. O ponpon kızların lideri. Lideriydi. O birinci sınıfta ponpon kızların arasına girdi. Ryu ile çıktı. Tabi ben o zaman daha okulda bile değildim ama... Ertesi yıl buraya geldim. O ponpon kızların arasına girdi bense ayıcığıma sarılıp uyudum. Ve aşırı elma şekeri ve pamuk şeker tüketimi yaptım.' Düşüncelerinden sıyrılıp herkesin ellerinin arasında olan kitapçıları fark etti. Kitapçıklar? Ardından kutunun devrik bir vaziyette sahnenin gerisinde olduğunu fark etti. BANA KALMADI MI?! Gergin bir biçimde dudaklarını ısırdı ve yavaşça ayağa kalkıp sahnenin ön tarafına doğru ilerledi. Ama yere düşmüş bir kitapçık veya birinin elinde iki kitapçık görmedi. Tam ön sırada ki koltukların altına bakmayı düşünürken Bayan Lee'nin sesi yükseldi.

    "Küçük hanım! Sahneye geçmeye ne dersiniz?" Yüzünü yavaşça kaldırdı ve şaşkın bakışlar ile Bayan Lee'e baktı. "Ben mi?" derken işaret parmağı ile de kendisini gösteriyordu. Bayan Lee gözlerini devirerek kendisine baktı. "Evet sen." Dudağının kenarını ısırdı ve yüzünü yavaşça aşağı eğerek. "Bende... Kitapçık yok." Birkaç kişinin kendisine kıkırdağını işitti ama yüzünü kaldıramıyordu. "Al şunu ve sahneye çık. Hemen!" Hızla yüzünü kaldırdı ve Bayan Lee'nin kendisine doğru uzattığı beyaz kitapçığı hızla ellerinin arasına aldı. Vanya Dayı - SONYA (Anton Çehov). Hızla sahne basamaklarını çıktı ve tepeden yansıyan ışığın tam ortasına doğru ilerledi. Tanrım. Bana yardım et.

    "Ne yapabiliriz? Yaşamak gerek!"

    Sesi oldukça fazla yüksek çıkmıştı. Dudaklarının birbirne bastırdı ve duraksama yaşadı. Bayan Lee'nin keskin ve sabırsız bakışlarını üzerine hissettiğinde derin bir nefes aldı ve yutkundu.

    "Yaşayacağız Vanya Dayı. Çok uzun günlet, boğucu akşamlar geçireceğiz. Alınyazımızın bütün sınavlarına sabırla katlanacağız. Bugün de, yaşlılığımızda da, dinlenmek bilmeden, başkaları için çalışıp didineceğiz. Ecel saati gelip çatınca da uysalca öleceğiz ve orada, mezarın ötesinde, çok acı çektik, gözyaşı döktük, çok acı şeyler yaşadık diyeceğiz... "

    Öksürmemek için kendisini sıkmak zorunda kalmıştı. Bakışları bir kez daha ön sıralarda oturan öğrencilerin üzerinde gidip geldi. Üçüncü sınıflardan kendisine oldukça yardımı dokunan Jia'a ellerini güçlü ol biçimde sallıyordu.

    "Ve Tanrı acıyacak bize ve biz seninle, canım dayıcığım, parlak, güzel, sevimli bir hayata kavuşacağız ve buradaki mutsuzluklarımıza sevecenlikle, hoşgörüyle gülümseyeceğiz ve dinleneceğiz... İnanıyorum buna dayıcığım, bütün kalbimle, tutkuyla inanıyorum... Dinleneceğiz! Dinleneceğiz! Melekleri dinleyeceğiz, elmaslar gibi yıldızlarla kaplı gökleri göreceğiz. Dünyanın tüm kötülüklerinin, tüm acılarımızın, dünyayı baştan başa kaplayacak olan merhametin önünde silinip gittiğini göreceğiz ve hayatımız bir okşayış gibi dingin, yumuşak, tatlı olacak. İnanıyorum, inanıyorum buna. "

    Duygusal bir kızdı ve tiradı okumaya devam ederken gerçektende kendisini Sonya gibi hissetmeye başlamıştı. Birkaç yıl önce hayatını kaybeden büyük babasını anımsıyordu her nedense. Sonuçta dayılarının hepsi yaşıyordu.

    " Zavallı, zavallı Vanya Dayı, ağlıyorsun... "

    Gözleri istemsizce dolmuştu ve üzerinde ki huzursuzluktan dolayı göz yaşlarını da tutabileceğini sanmıyordu ve öylede olmuştu. Islak göz yaşı yanağından usulca akıp geçmişti.

    "Hayatında mutluluğu tadamadın, ama bekle Vanya Dayı, bekle... Dinleneceğiz.... Dinleneceğiz! Dinleneceğiz!"

    Hızla gözlerini kuruladı ve yavaşça eğildi. Aynı yavaşlıkta doğrulurken düşünceleri bulamaç haline gelmiş gibiydi. Yavaşça sahneden aşağı indi ve kendisini Jia'nın yanına attı. Jia yavaşça kendisine doğru eğilmiş ve "İyi iş çıkardın Sonya." dedi. Yüzünde hafif bir tebessüm oluştu ve rahat bir nefes aldı.
Lee Yoon Ri
Lee Yoon Ri
II. Sınıf | Anyang FM Sunucusu
II. Sınıf | Anyang FM Sunucusu

Mesaj Sayısı : 35
Lakap : Yoorie.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

[OYUNCULUK] DERS 1 Empty Geri: [OYUNCULUK] DERS 1

Mesaj tarafından Woo Jong Jin Ptsi Kas. 05, 2012 6:53 am

    Koridor boş görünüyordu,ama dolu olmalıydı?Sağ koluna takmış olduğu saate şaşkın bir ifadeyle baktı.Cidden o kadar yavaş mı yürüdüm? Geç kalmış olmalıydı ki etraf bu kadar sessizdi.Bir anlığına o sinir bozucu kadının dersine girmemek geldi.Fakat abisi ne demişti?...Abisinin sözlerini beyninden kovmak istiyordu,ama yapamıyordu işte.Dünya'da en çok değer verdiği kişinin sözlerini istemese bile önemsiyordu.Evet o buydu.Ellerine yapışmış olan kırmızı eldivenleri zar zor çıkarıp şu sarmaşık sahne denen yerin kapısını yavaşça araladı.Dikkat çekmemek için her zamankinden daha dikkatli ve sessizdi.İlk defa girmiş olduğu bu yere göz gezdirme isteği pek duymadan küçük adımlarla koltukların arasında ilerlemeye başladı.Sahneye hakim olmuş kızın ne dediğinden hiçbir şey anlamış değildi.Ki zaten anlaması beklenemezdi.Öğrencilerle dolu ön koltuklara gittikçe yaklaşıyordu,tek başına bir yerde oturup dikkat çekmek istemiyordu çünkü.Ama böyle de dikkat çekebilirdi aslında.Sonuçta dersleri hiç umursamayan Jin abisinin zoruyla derse katılmıştı.Evet bu oldukça şaşılacak bir şeydi.Öğrencilerin yoğunlaştığı koltuklara 2 sıra kala bir koltuğa oturdu.Elleri eldiveni çıkarır çıkarmaz üşümüştü.Ve bundan hiç hoşlanmamıştı!Gerilmiş yüz kasları ona oldukça kötü bir hava katıyordu,ve bunun farkındaydı.Sahnedeki kız hala yerindeydi,ona dikkat kesilmek istemediğinden etrafa biraz göz gezdirdi.Görebildiği kadarıyla tüm öğrencilerin elinde kağıtlar vardı.Bu ne?Oyunculuk dersine ilk defa katıldığından bunların ne olduğunun farkında değildi.Evet oldukça cahil kalmıştı bu konuda.2 sıra önünde oturan kişinin yanına istemsizce yaklaştı.Bu sırada sahnedeki kız sonunda sahneden ayrılmıştı.''Elindekinden bir tane daha var mı?' Arkadan böyle sinsice yaklaşıp konuştuğundan çocuğu korkutmuş olmalıydı çünkü çocuğun beti benzi atmış durumdaydı.''Ah dur,arkadaşım için bir tane ayırmıştım ama o gelmedi,bunu alabilirsin.'' Çocuk çok geçmeden ona bir kaç kağıt uzatmıştı.Hızlıca kağıtları çekip aldı ve iki büklüm olmuş bedenini düzeltti,ah tanrım. Kağıtları karıştırmaya başlamıştı.Yüzüne hakim olan anlamamazlık ifadesi gittikçe büyüyordu.Bu ne? Cidden oyunculukla hiçbir ilgisi yoktu.Hem zaten normal hayatta da doğru düzgün davranamazdı.Başka bir tabirle konuşma özürlüsüydü çünkü.Ellerini saçları arasında umutsuz bir biçimde gezdirirken etrafına hiç dikkat etmiyordu.Yerine oturmak üzereyken gelen ses ile irkildi.''Woo Jong Jin,evet yanılmıyorum öyle değil mi?Sahneye, sıra sende!'' Çok geçmeden sesin geldiği yöne dikkat kesilmişti.Bu kadın da kimdi?Kendisine bu tip emir yağdırdığına göre göre öğretmen olmalıydı.Sitemle oflayıp basamakları olduğu yöne doğru yöneldi.Buraya gelmemeliydim. Abimin dediğini dikkate almamalıydım!

    Olabildiğine yavaş iniyordu önündeki şu bir kaç basamağı.Düşünmek için zaman yaratmaya çalışıyordu kendisine,fakat yararı yoktu,çok geçmeden sahnenin önünde bulmuştu kendini.''Hızlı.'' O sert görünümlü kadının sesini bir kez daha duyunca kadına yöneldi.''Pekala.'' Sesine bir çok bilmişlik havası yayılmış ve sesi oldukça vurgulu çıkmıştı. Açıkça kadından daha fazla ses çıkmasını istemediğini dile getiriyordu.Tabi öğretmen bunu büyük ihtimal anlamamış,çoğu öğretmen gibi hemen ön yargılı sert bir ifade almıştı.Onun da diğerlerinden bir farkı yok.Sahneye adım attığında yüzünde umursamaz bir gülümseme vardı.Elindeki kağıda bakıp oynayacağı oyunun ismine ilk ve son defa baktı.OTHELLO -William Shakespeare Evet bir çok oyun gibi bunun ismini de ilk defa duyuyordu.İyi sergileyemeceğini biliyordu,ve umursamıyordu da.Sonuçta oyunculuk da neydi ki?Ne gereği vardı?...Daha fazla gecikmeden içinde hemen şu sahneden kurtulma isteği ile oyuna başladı.

    ''Çok kudretli, yüce , saygıdeğer sinyorlar,
    Soylu, iyilik sever efendilerim,
    Bu ihtiyarın kızını kaçırdığım doğru,
    Onunla evlendim de, suçumun hepsi bu;
    Başka bir şey yapmış değilim.''


    Umutsuzdu evet.Ama bunu pek de yansıtmıyor gibiydi.Dışarıdan bakıldığında belki cidden içinde öz güven barındıran ve cidden iyi rol sergileyen biri gibiydi.Ama aslında öyle değildi,sergilediği tek iyi rol şuan öyleymiş gibi görünebilmekti.

    ''Öyle parlak sözler söyleyemem ben,
    Dokunaklı cümlelerle yumuşatamam yürekleri;
    Çünkü bundan dokuz dolunay öncesine kadar,
    Şu kollar ta yedi başından beri
    Savaş alanlarında harcadılar tüm güçlerini;
    Kavga, dövüş ve savaş dışında
    Pek az şey diyebilirim bu koca dünya hakkında.
    Bu yüzden savunmak için kendimi
    Süsleyip püsleyemem sözlerimi.
    Ama lütfedip sabrederseniz eğer
    Olduğu gibi basitçe anlatayım
    Başından sonuna kadar aşk serüvenimi.''


    Yavaş ama iyi bir şekilde ilerliyordu,her ne kadar duyguları iyi yansıttığına inanmasa da.Oyunun içeriği ilerledikçe biraz daha ilgisini çekiyordu.Ama tabi sahneden inmekten başka bir şey düşünmek istemiyordu.Bir nevi düşüncelerini kısıtlıyordu aslında,her zaman olduğu gibi...

    ''Büyücülükle suçlandığıma göre,
    Anlatayım, kızını hangi ilaçlar, hangi efsunlar,
    Hangi büyü gücüyle elde ettiğimi.
    Yalvarırım size, Desdemon'ya haber salın,
    O söz etsin benden, önünde babasının.
    Onu dinledikten sonra yinede suçlu bulursanız beni,
    Bana duyduğunuz güveni, verdiğiniz güveni,
    Geri almakla kalmayın, ölüm cezası verin.
    O gelinceye kadar, işlediğim günahları Tanrıya açıklar gibi,
    Hiç bir şey saklamadan anlatayım size,
    Nasıl tutuldum güzel Desdemona'ya.
    Ve o nasıl aşık oldu bana.''


    Şansına biraz uzunca bir oyun gelmişti eline.Ama gittikçe kendini oyuna kaptırdığından umursamamaya başlamıştı bunu.

    ''Babası severdi beni, çağırırdı sık sık evine;
    Anlatmamı isterdi durmadan hayatımın hikayesini.
    Baştan başa anlatırdım bütün hayatımı ben de
    Bu arada dinleyeni etkileyen tehlikeleri ,
    Nefes kesici kazaları, karada, denizde,
    Anlatırdım nasıl kurtulduğumu ölümden kıl payıyla
    Nasıl yakalanıp tutsak düştüğümü küstah düşmana,
    Köle olarak nasıl satıldığımı, sonra salıverildiğimi,
    Nasıl davrandığımı serüven dolu yolculuklarda.''


    Yüzünde oyunla bağlantısız garip bir gülümseme oluşmuştu.Ona kulak kesilmiş oyunculara baktı bir süreliğine,ve çok geçmeden de gözlerini onlardan kaçırdı. Jia'yı görmüştü çünkü.Oyunun uyumunu bozmadan devam etmeye çalıştı,evet yine gözlerini ondan kaçırıyordu.

    ''Dikkatle dinlerdi Desdemona bunları,
    Anlattıklarımı doymaz bilmez kulağıyla yutardı sanki.
    Fark edince onun bu ilgisini, uygun bir an kolladım
    Onu öyle bir havaya getirdim ki,
    Bölüm bölüm dinlediği, tamamını bilmediği serüvenlerimi
    Baştan sona anlatayım diye dile getirdi dileğini.
    Bende tabi razı olup başladım anlatmaya,
    Söz edip çektiğim acılardan gençliğimde,
    Sık sık döktürdüm göz yaşlarını.
    Emeğimin karşılığını aldım hikayem bittiğinde,Öyle bir içini çekti ki dünyalara bedeldi. '' Keşke dinlememiş olsaydım, '' dedi, ama yine de '' Tanrı beni de böyle bir erkek yaratsaydı,'' diye hayıflandı. Sonra da şöyle deyip teşekkür etti bana: '' Beni seven bir dostunuz varsa, Ona hikayenizi anlatmayı öğretin, yeter '' .
    Gönlünü kaptırabilirmiş böyle birine.
    Ben de bunu fırsat bilip teklifte bulundum ona.
    O, beni başımdan geçmiş tehlikeler için sevdi,
    Ben de onu, anlattıklarıma acıdı yine.
    Kullandığım tek büyü bu işte.
    Kendi de geliyor işte, tanıklık etsin sözlerime.''


    Bitmişti sonunda işte.Karşısında ona bakan öğretmendir diye tahmin ettiği kadına keskin-küstah bir bakış atmıştı.İlk görüşte hoşlanmamak bu olmalı.Sahneden inerken yine gülmüştü.O oldukça genel özelliklerini onu terk ediyordu,çünkü gülümsüyordu bir sürü kişinin içinde!Elindeki kağıtlara bir kaç göz gezdirip yerine geri döndü.Artık izleyebilirim.Hum,belki.
Woo Jong Jin
Woo Jong Jin
III. Sınıf
III. Sınıf

Mesaj Sayısı : 334
Yaş : 31
Lakap : slybody

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

[OYUNCULUK] DERS 1 Empty Geri: [OYUNCULUK] DERS 1

Mesaj tarafından Daisy Lee Cuma Kas. 09, 2012 9:10 am



    DERS BİTMİŞTİR.
    Bir nevi ders rp zaman aşımına uğradı diye farz ediyorum.
    Tabi birde üşengeçlik var. Bu kadar karaktere yeter oyunculuk dersi.
    Kendimi gerçekten Daisy gibi kötü öğretmen hissetmeye başladım. HEPİNİZE SIFIR! falan. -Şaka-

  • Wang Mei Jia . 3 Puan .
  • Ryu Yong Ah . 7 Puan .
  • Lee Yoon Ri . 9 Puan .
  • Woo Jong Jin . 5 Puan .

    Kimse 10 puan almamıştır. Bu yüzden 10 puan alanlar için geçerli olan kriterlerde gerçekleşmemiştir.

Daisy Lee
Daisy Lee
Oyunculuk Öğretmeni
Oyunculuk Öğretmeni

Mesaj Sayısı : 10
Lakap : Daie.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz