love you all night long
2 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
love you all night long
Yaklaşık olarak bir saattir beline sardığı havluyla yatağının üstünde oturuyordu. Gözleri gardırobunun içindeki kıyafetleri süzse de dakikalardır ne giyeceğine karar verememişti tabii. Dudaklarını şekilden şekle sokarken ayağa kalktı. "Cidden... Ne giyebilirim ki?" Altı kapaklı gardırobun içinden bile giyecek kıyafet bulamadığına göre sorun dünyada değil kendisindeydi. "Okay." Belindeki elini pantolonlarına doğru götürdü. "Mavi mi giymeliyim? Yoksa yeşil mi? Mavi mi yeşil mi? Mavi, yeşil? Mavi? Yeşil?" Aynı model pantolonun bir mavisine bir de yeşiline bakıyordu. O kadar uzun süre düşünmesinin sonunda mavi pantolonunu, üstüne beyaz tişörtünü ve kot ceketini çıkarttı. Ne yani? Elit bir bara gidiyorlar diye illa takım elbise türü bir şeyler mi giymesi gerekiyordu yani? Elbette hayır. Boxerını giydikten sonra aynada kendine baktı. Sırf ego tatmini için yapıyordu bunu. Geniş omuzlarını, göğüs ve karın kaslarını gördükçe yüzünde oluşan sinsi sırıtışı yok etmek için çabalamamıştı. "Wow, fantastic baby! Dance! Woo-hoo! I wanna dance, dance, dance, da-dance!" Dar kesim pantolonunu yukarı çekerken bir yandan dans etmeye çalıştığı için dengesini kaybederek kafasını gardırobun açık kapağına çarpmıştı. "OUCH!" Parmaklarıyla başını yoklayıp biraz kaşıdı. Bir yerini vurduğu zaman refleks olarak kaşımaya başlıyordu. Sanki kaşıyınca bütün acısı gidecekmiş gibi, her seferinde bu eylemi gerçekleştiriyordu. "Cheombuteo ttokgatji nal bakkuryeo haji ma. Animyeon charari dareun saram manna. U uuu~ neo tudeoldaeji ma! U uuu~ neo bamneutge nagaseo nolmyeon jom eottae!" Farkında olmadan salladığı kalçasını bir anda durdurdu. Tişörtünün boyun kısmını başından geçirince tekrar bağırmaya başladı. "YA! RYU! KENDİNE GEL!" Kendi kendine kızarak beynindeki sesi susturduğunu düşündüğü için dünyanın en salak insanı olmuştu şu saniyelerde. "Bubble, bubble, bubble pop! Bubble, bubble, pop pop! YA! AISH!" Neden HyunA söylüyordu? Neden? Koskoca dünyada başka şarkıçı kalmamış gibi gidip HyunA söylüyordu; hem de Bubble Pop şarkısını. "Sen cidden iyi değilsin Ryu." Kendi kendine mırıldandığı cümleyi onaylarcasına başını salladı. Ceketini giymeden önce tuvalete doğru ilerledi. Son rütuşlarını yapacaktı. Bu da demek oluyor ki, kırk - kırk beş dakika boyunca rahat süslenecekti.
Odasının kapısını açıp geniş koridora adımını atınca ceketinin yakasını düzeltti. Önüne doğru biraz eğik olan başını kaldırınca platform taban topuklu ayakkabıları görmesi, ardından yukarı çıktıkça gözünün önünde beliren sütun gibi bacaklar karşısında çekici bir gülümseme yerleşmeye başladı suratına. Mavi renk, mini elbisesi bütün hatlarını ortaya çıkarmıştı kızın. Aylardır tam anlamıyla ne renk olduğunu çözemediği morumsu saçları omuzlarından aşağıya dökülüyordu. Bir anda tüm vücudunu kaplayan şehvet duygusunu bastırmak için derince nefes aldı. "Sanırım, hazırsın?" Tae Jeon'a doğru ilerleyip öptü dudağından. Parfüm kokusu burnuna doldukça ona dokunma hissi de orantılı olarak artıyordu. Gözleri kızın gözleriyle buluşunca gülümsedi hafifçe. Biraz önce içeride Bubble Pop söyleyen çocuktan eser yoktu şimdi. Kırık beyaz rengindeki duvarların yanından geçmeden önce parmaklarını onun parmaklarının arasına geçirdi. Club'a gitme fikri tamamen Tae Jeon'un fikriydi. Eğlenmeden duramıyordu nedense... Okulda bile haddinden fazla hareketliydi. Bu gücünü haftasonuna nasıl taşıdığını hala anlayamıyordu. Kendisi bu kadar işle uğraşırsa kafayı yerdi büyük ihtimalle. Gerçi en az Tae Jeon kadar o da çalışıyordu. Neredeyse her gün olan antremanları, dans dersi, okul dersleri, babasının işleri, kendi işleri, takım işleri... Sevgilisini görmek için vakit bile ayıramıyordu. Bu işe bir çözüm bulması gerektiğinin farkındaydı ancak çözüm arayacak zamanı bulamıyordu. Sadece yatağa yatmadan önce bir şeyler düşünebiliyordu; onda da genelde uyuyakalıyordu.
Arabaya yaklaştıkça içinde bir balon büyümeye başlamıştı sanki. Araba kullanmak en büyük eğlencelerinden bir tanesiydi. Aslında motoru arabaya her türlü tercih ederdi ancak haddinden fazla hızlı kullandığı için babasını sadece arabaya ikna edebilmişti. Oysa deli gibi para kazanan birisi biricik oğluna istediği her şeyi almalıydı değil mi? Piç herif. Araba kumandasından kilidi açtı ve onu izleyen seri hareketlerle bindi arabaya. Kalesini korumaya gelmiş bir asker gibi hissediyordu kendisini şu an. Deri koltukların bedenini sarması, deri direksiyonun yumuşaklığını hissetmek bile haz veriyordu. Tae Jeon ile eşit düzeyde sevdiği bir şey varsa o da şüphesiz arabasıydı. Siyah renk emniyet kemerini taktıktan sonra kontağı çevirdi. Motorun sesiyle birlikte deli gibi bağırmamak için tuttu kendisini. Midesinde bırakın kelebekleri, bütün böcekler uçuyordu şu an. "Kemerini taksan iyi olur, tatlım. Cluba vardığımızda seni ön camdan toplamak istemiyorum. YAY!" Bu yaptığı uyarı, Cluba normal hızla değil, haddinden fazla hızlı gideceklerini gösteriyordu. Otoparktan çıkarken gayet sakindi fakat evin köşesini döner dönmez gaza yüklenmesiyle birlikte dolu olan trafiğe çıkmaları bir olmuştu denebilir. İki eliyle direksiyonu kavramıştı. Dudakları yana doğru kıvrılmıştı. Araba kullanmaktan haz aldığı her halinden belli oluyordu. Tae Jeon'un yanında delirmemek için kendini tutmaya çalışsa da mimikleri kendisini eleveriyordu. Bir kere yola çıktıklarından beri alt dudağını ısırıyordu. Bu da yaptığı şeyden zevk aldığının göstergesiydi.
Normalde yirmi, yirmi beş dakikayı bulan yolu on bir dakika kırk sekiz saniyede gelmeleri tamamen Ryu'nun ego tatmini yüzündendi. "Fazla hızlı kullanmadığımı düşünüyorum. Teşekkür ederim." Arabadan inmeden önce Tae Jeon'a geçtiği savunma mesajını kabul etmesini umarak gözlerini kapattı. Tüm yol boyunca onun tehditlerine maruz kalmıştı zaten. Neden hızı sevmediğini anlamıyordu. Dünyanın en eğlenceli şeyiydi Ryu'ya göre. Kapının açıldığını duymasıyla birlikte gülümsedi. "Sorry for party rockin'." Arabadan inerken söylediği cümlesi dışarıya gelen müzik sesi içinde kaybolmuştu. Güçlükle duyduğu topuklu ayakkabı tıkırtısıyla birlikte sağına döndüğünde Tae Jeon'u görünce kolunu onun beline sardı. Hemen hemen her hafta sonu geldikleri clubın kapısının önünde bekleyen kalabalığın arasına dalmadan, sağ taraftaki geçişe doğru yöneldiler. Kapının önünde bekleyen çam yarması herifleri görünce belli belirsiz gülümseme yayılmıştı ki dudaklarına, iki adam aynı anda Tae Jeon'un ve kendi soyadını takip eden 'iyi eğlenceler' cümlesinin ardından içeriye ilk adımını attı. Genel olarak siyah tonları hakim olsa da ışıklandırmadan dolayı her yer farklı renkmiş gibi görünüyordu. İnsanın kulak zarını patlatacakmış gibi çalan müziğe alışmaya çalışıyordu. Sevgilisinin beline doladığı kolunu çekip onun elini kavradı sıkıca. Burada ikili yürüme gibi bir şansları yoktu çünkü. Saat daha on bir yeni olmuştu ve içerisi pazar yerinden farksız görünüyordu. Gecenin ilerleyen saatlerinde hıncahınç bir ortam olacağı apaçık belliydi. "Diğerleri gelmiş midir?" Yüksek sesle sorduğu sorusu üzerinde Tae Jeon başını sallayınca kendisi de iki kere salladı. Kalabalığın arasından sıyrılarak localara doğru ilerliyorlardı.
Kalabalığın arasından yılan gibi sıyrılıp sonunda buram buram para kokan localara ulaşmışlardı. Burası için böyle bir tanım yapıyordu çünkü cidden sadece deli parası olan insanlar tercih ediyordu. Clubın en güzel yerindeydi bir kere. Bunun yanında dans pistine oldukça yakındı. Müzik daha net duyuluyordu, hava olarak biraz daha ferahtı. Ayrıca en güzel özelliği içkileri garsonların getirmesiydi elbette. Loş ortamda gözleri şu beş para etmez insanları arıyordu. Köşe bir yeri tercih etmişlerdi, iyi ki de öyle yapmışlardı. Saçları platin sarısı olan kızı gördükçe midesi bulanıyordu. Yer yüzündeki bir kız bu kadar mı itici olabilirdi? Tch... "Kafayı yemeden ya sarhoş olalım ya da kendimizi dans pistine atalm." Tae Jeon'un kulağına söylediği kelimelerin ardından kendisiyle neredeyse aynı boyda duran kızı yavaş adımlarla koltuklara doğru götürdü. Kendilerine sürekli olarak geç kaldıklarını söyeyen kız grubuna küfretmemek için tuttu kendisini. Sadece gülümseyerek cevap vermişti hepsine. Yanlarına gelen garsona siparişi vermişti. "Bir xuxu, bir sek vodka." İşin aslı kendisi de direkt vodkayla başlayabilirdi ama xuxu nedense daha cazip gelmişti. Yanında oturan sevgilisine dönüp sağ elini onun sol bacağına koyup okşadı hafifçe. Kulağına doğru eğilip aklından geçen ilk düşünceyi dile getirdi. "İstersen daha sakin bir yere gidebiliriz?" Söylediği cümlenin ardından Tae Jeon'un boynunu öptü. Gelecek cevaptan emin olamamıştı ilk defa. Burada oturmayı da isteyebilirdi çünkü.
Odasının kapısını açıp geniş koridora adımını atınca ceketinin yakasını düzeltti. Önüne doğru biraz eğik olan başını kaldırınca platform taban topuklu ayakkabıları görmesi, ardından yukarı çıktıkça gözünün önünde beliren sütun gibi bacaklar karşısında çekici bir gülümseme yerleşmeye başladı suratına. Mavi renk, mini elbisesi bütün hatlarını ortaya çıkarmıştı kızın. Aylardır tam anlamıyla ne renk olduğunu çözemediği morumsu saçları omuzlarından aşağıya dökülüyordu. Bir anda tüm vücudunu kaplayan şehvet duygusunu bastırmak için derince nefes aldı. "Sanırım, hazırsın?" Tae Jeon'a doğru ilerleyip öptü dudağından. Parfüm kokusu burnuna doldukça ona dokunma hissi de orantılı olarak artıyordu. Gözleri kızın gözleriyle buluşunca gülümsedi hafifçe. Biraz önce içeride Bubble Pop söyleyen çocuktan eser yoktu şimdi. Kırık beyaz rengindeki duvarların yanından geçmeden önce parmaklarını onun parmaklarının arasına geçirdi. Club'a gitme fikri tamamen Tae Jeon'un fikriydi. Eğlenmeden duramıyordu nedense... Okulda bile haddinden fazla hareketliydi. Bu gücünü haftasonuna nasıl taşıdığını hala anlayamıyordu. Kendisi bu kadar işle uğraşırsa kafayı yerdi büyük ihtimalle. Gerçi en az Tae Jeon kadar o da çalışıyordu. Neredeyse her gün olan antremanları, dans dersi, okul dersleri, babasının işleri, kendi işleri, takım işleri... Sevgilisini görmek için vakit bile ayıramıyordu. Bu işe bir çözüm bulması gerektiğinin farkındaydı ancak çözüm arayacak zamanı bulamıyordu. Sadece yatağa yatmadan önce bir şeyler düşünebiliyordu; onda da genelde uyuyakalıyordu.
Arabaya yaklaştıkça içinde bir balon büyümeye başlamıştı sanki. Araba kullanmak en büyük eğlencelerinden bir tanesiydi. Aslında motoru arabaya her türlü tercih ederdi ancak haddinden fazla hızlı kullandığı için babasını sadece arabaya ikna edebilmişti. Oysa deli gibi para kazanan birisi biricik oğluna istediği her şeyi almalıydı değil mi? Piç herif. Araba kumandasından kilidi açtı ve onu izleyen seri hareketlerle bindi arabaya. Kalesini korumaya gelmiş bir asker gibi hissediyordu kendisini şu an. Deri koltukların bedenini sarması, deri direksiyonun yumuşaklığını hissetmek bile haz veriyordu. Tae Jeon ile eşit düzeyde sevdiği bir şey varsa o da şüphesiz arabasıydı. Siyah renk emniyet kemerini taktıktan sonra kontağı çevirdi. Motorun sesiyle birlikte deli gibi bağırmamak için tuttu kendisini. Midesinde bırakın kelebekleri, bütün böcekler uçuyordu şu an. "Kemerini taksan iyi olur, tatlım. Cluba vardığımızda seni ön camdan toplamak istemiyorum. YAY!" Bu yaptığı uyarı, Cluba normal hızla değil, haddinden fazla hızlı gideceklerini gösteriyordu. Otoparktan çıkarken gayet sakindi fakat evin köşesini döner dönmez gaza yüklenmesiyle birlikte dolu olan trafiğe çıkmaları bir olmuştu denebilir. İki eliyle direksiyonu kavramıştı. Dudakları yana doğru kıvrılmıştı. Araba kullanmaktan haz aldığı her halinden belli oluyordu. Tae Jeon'un yanında delirmemek için kendini tutmaya çalışsa da mimikleri kendisini eleveriyordu. Bir kere yola çıktıklarından beri alt dudağını ısırıyordu. Bu da yaptığı şeyden zevk aldığının göstergesiydi.
Normalde yirmi, yirmi beş dakikayı bulan yolu on bir dakika kırk sekiz saniyede gelmeleri tamamen Ryu'nun ego tatmini yüzündendi. "Fazla hızlı kullanmadığımı düşünüyorum. Teşekkür ederim." Arabadan inmeden önce Tae Jeon'a geçtiği savunma mesajını kabul etmesini umarak gözlerini kapattı. Tüm yol boyunca onun tehditlerine maruz kalmıştı zaten. Neden hızı sevmediğini anlamıyordu. Dünyanın en eğlenceli şeyiydi Ryu'ya göre. Kapının açıldığını duymasıyla birlikte gülümsedi. "Sorry for party rockin'." Arabadan inerken söylediği cümlesi dışarıya gelen müzik sesi içinde kaybolmuştu. Güçlükle duyduğu topuklu ayakkabı tıkırtısıyla birlikte sağına döndüğünde Tae Jeon'u görünce kolunu onun beline sardı. Hemen hemen her hafta sonu geldikleri clubın kapısının önünde bekleyen kalabalığın arasına dalmadan, sağ taraftaki geçişe doğru yöneldiler. Kapının önünde bekleyen çam yarması herifleri görünce belli belirsiz gülümseme yayılmıştı ki dudaklarına, iki adam aynı anda Tae Jeon'un ve kendi soyadını takip eden 'iyi eğlenceler' cümlesinin ardından içeriye ilk adımını attı. Genel olarak siyah tonları hakim olsa da ışıklandırmadan dolayı her yer farklı renkmiş gibi görünüyordu. İnsanın kulak zarını patlatacakmış gibi çalan müziğe alışmaya çalışıyordu. Sevgilisinin beline doladığı kolunu çekip onun elini kavradı sıkıca. Burada ikili yürüme gibi bir şansları yoktu çünkü. Saat daha on bir yeni olmuştu ve içerisi pazar yerinden farksız görünüyordu. Gecenin ilerleyen saatlerinde hıncahınç bir ortam olacağı apaçık belliydi. "Diğerleri gelmiş midir?" Yüksek sesle sorduğu sorusu üzerinde Tae Jeon başını sallayınca kendisi de iki kere salladı. Kalabalığın arasından sıyrılarak localara doğru ilerliyorlardı.
Kalabalığın arasından yılan gibi sıyrılıp sonunda buram buram para kokan localara ulaşmışlardı. Burası için böyle bir tanım yapıyordu çünkü cidden sadece deli parası olan insanlar tercih ediyordu. Clubın en güzel yerindeydi bir kere. Bunun yanında dans pistine oldukça yakındı. Müzik daha net duyuluyordu, hava olarak biraz daha ferahtı. Ayrıca en güzel özelliği içkileri garsonların getirmesiydi elbette. Loş ortamda gözleri şu beş para etmez insanları arıyordu. Köşe bir yeri tercih etmişlerdi, iyi ki de öyle yapmışlardı. Saçları platin sarısı olan kızı gördükçe midesi bulanıyordu. Yer yüzündeki bir kız bu kadar mı itici olabilirdi? Tch... "Kafayı yemeden ya sarhoş olalım ya da kendimizi dans pistine atalm." Tae Jeon'un kulağına söylediği kelimelerin ardından kendisiyle neredeyse aynı boyda duran kızı yavaş adımlarla koltuklara doğru götürdü. Kendilerine sürekli olarak geç kaldıklarını söyeyen kız grubuna küfretmemek için tuttu kendisini. Sadece gülümseyerek cevap vermişti hepsine. Yanlarına gelen garsona siparişi vermişti. "Bir xuxu, bir sek vodka." İşin aslı kendisi de direkt vodkayla başlayabilirdi ama xuxu nedense daha cazip gelmişti. Yanında oturan sevgilisine dönüp sağ elini onun sol bacağına koyup okşadı hafifçe. Kulağına doğru eğilip aklından geçen ilk düşünceyi dile getirdi. "İstersen daha sakin bir yere gidebiliriz?" Söylediği cümlenin ardından Tae Jeon'un boynunu öptü. Gelecek cevaptan emin olamamıştı ilk defa. Burada oturmayı da isteyebilirdi çünkü.
Jin Sae Ryun- III.Sınıf
- Mesaj Sayısı : 86
Geri: love you all night long
Duştan çıktığı gibi ilk yaptığı iş banyonun aynasından kendisini seyretmek oldu. Önce aynaya yaklaşarak sivilcesi olup olmadığını kontrol etmişti. Ergenlik hormonları yıllardır işlemiyordu ki kendisine, yine de bunu bir alışkanlık haline getirmişti. Ardından odasına geçerek yatağına attı kendini. Saçları hala ıslak olmasına rağmen kurutmadan önce ayağa kalkarak üstündeki havluyu yavaşça sıyırdı. Odasındaki boy aynasının işe yarama vakti gelmişti bile. Bir megolaman gibi durmuş ve kendi vücudunu izliyordu. Arkasını dönüp kalçalarına baktı dikkatle. İnce ve hoş bir bel kıvrımı vardı. Etrafındaki kızlara göre kilolu sayılmasına rağmen vücudu dolgun ve hoş kıvrımlara sahipti. Belini kıvırarak elini uzatıp bacaklarına dokundu. " Taş gibi kızsın. Biraz fazlalığın var o kadar. Kendisini telkin etme konusunda git gide uzman olmaya başlamıştı. Özellikle konu vücudu olduğunda tamamen takıntılı bir kız olduğu söylenebilirdi. Sinirleri bozulmuyor değildi ya. Önünü döndü ve eğilerek göğüslerini kavradı. Neredeyse doksan bedenden fazlaydılar ve olabildiğince dolgun görünüyorlardı. Yüzündeki memnun olmuş ifadeyi silip atamıyordu sadece. Diğer kızlar kendisinden zayıf olsa bile asla onun kadar dolgun, büyük ve hoş göğüslere sahip olamayacaklardı. En azından kendisini bunun gibi küçük şeylerle avutabiliyordu. " I feel so cool, cool, cool!" Sistar' ın So Cool dansını yapmaya başlamasının üstünden fazla bir zaman geçmemişti ki saçları ıslak olduğu için başı ağrımaya başladı. Saçlarını kurularken tek düşündüğü şey birkaç küçük ayrıntıydı. Nasıl giyinmesi gerektiği, neler yapması gerektiği ve neler demesi gerektiği üzerine uzunca düşünüyordu. Buna rağmen herşeyin farkındaydı. Onunla yüz yüze geldiğinde şu an aklına olan herşeyi kolayca unutacak ve saçmalamaya başlayacaktı. Bu onun her zaman yaptığı bir şeydi. Giyeceklerini daha gidecekleri belli olmadan önce hazırlamıştı. Kesinlikle planlı birisi gibi davranıyordu, buna rağmen dünyanın en savsak insanları arasında yerini almış birisiydi. Vücudunu kurularken ilk önce külodunu giydi, ardından sütyenini. Buna rağmen kendini süzmekten geri kalmıyordu, vücudunu izlemeyi seviyordu. Sonuçta en gurur duyduğu noktası olarak vücudunu ve yüzünü gösterebilirdi. Bacaklarını süzdü son kez. Ardından elbisesini zorlanarak üstüne geçirdi. Mavi elbisesinin hala üstüne tam oturduğunu bilmek onun için paha biçilemezdi. Elbisesinin yan taraflarında sadece siyah bandajlar vardı ve bandajlar arasındaki boşluktan tüm vücudu görülebiliyordu. Genelde bu tarz şeyler giymeyi sevmiyor olsa da onun yanındayken giymek konusunda tereddüt bile etmezdi. Ne olabilirdi ki? Bir serseri kendisine laf atsa Ryu' nun o adamın burnunu kıracağını biliyordu. Hoş ya, ondan önce kendisi de dövebilirdi.
Elbisesini giydikten sonra hızlıca topuklu ayakkabılarını giymeye başladı. Çıkarken kapıyı telaşlı bir şekilde kapatmıştı. Geç kalmış olmaktan fazlasıyla korkuyordu. Onu gece kulübüne gitmek için ikna etmeye çalışırken geç kalırsa hiç hoş olmayacağının farkındaydı. " Oh gosh!" Hızlı, ama topuklu ayakkabılarından dolayı küçük olan adımlarla onun odasına doğru koşmaya başlamıştı. Tam durduğu sırada kapının açılmasıyla şaşkın bakışlarla kapıyı açan kişiye baktı. O ise kendisini süzmekle meşguldü. Dudaklarına bırakılan nazik öpücük ile dakikalar geçtikçe daha da şaşkına dönüyordu. Onun kendisine böyle davranması fazlasıyla hoşuna gidiyordu. Yine de kafasındaki soru işaretlerini geçiriyor değildi. İyi bir oyuncu olmalı. Kazanova. Yıllarını onunla geçirmiş olmasına rağmen konu aşk işleri olunca ona güvenemiyordu. Kaç kız daha önce onlarca kızla yatmış bir erkeğe güvenebilirdi ki? En azından Tae Jeon değil. Yine de kulüp işlerinden başını kaldırıp sevdiği adamla buluştuğu bu gecede bu tarz şeyleri dert edip geri kalan zamanını ziyan etmeyecekti. Yüzüne her zamanki tatlı gülümsemesini yerleştirerek, elini tutan erkeği takip etti. Arabaya binene kadar tek bir kelime bile etmemişti. Buna rağmen arabaya bindiği an içindeki tüm kötülükleri boşaltırcasına sövmeye başladı. Onun fazlasıyla hızlı gitmesinden nefret ediyordu. Araba kazası yaptıklarını düşünmek bile tüylerini diken diken ediyorken, olası bir kazaya bu kadar yakın olmak Tae Jeon için inanılmaz bir baskı haline geliyordu. " YAVAŞ SÜR! KENDİNİ ÖLDÜRMEYE Mİ ÇALIŞIYORSUN?! EĞER KAZA YAPARSAN SENİ ÖLDÜRÜRÜM!" Kesinlikle böyle bir kız olmamasının yanı sıra, bu sözleri onu çok sevdiği için sarfetmişti. Başka hiçbir kötü niyeti yoktu. Arabadan inerken fazla adrenalinden dolayı bacakları titriyordu. Çok şükür ki Ryu onu belinden tuttuğu için ondan destek alarak gücünü geri kazanmayı başarmıştı. Yüzüne o meşhur gülümsemesini yerleştirdi kulübe girerken. Etrafına dikkat bile etmiyordu, ona göre kulüpteki herkes kuru kalabalıktı. Diğerleri. Diğerleri dedikleri normalde asla takılmayacakları, ancak gece olduğunda çağırdıkları kişilerdi. Kendisi gibi zengin çocukları olmalarına rağmen tamamen baba parası yemek ve hiçbir şey yapmamakla meşguldüler. Babalarının parasıyla kızlara hava atan, erkekleri tavlayan ve muhabbetleri çekilmeyen bir topluluktu. Tae Jeon onlardan hiç hoşlanmasa da Ryu ile yalnız kalma fikri de fazlasıyla hoşuna gidiyor değildi. Konuşacaklardı, konuştuktan sonrası ise boşluktu. Her konuşmalarının sonunun seks ile bitmesinden sıkılmıştı. Aynı zamanda Ryu için de sıkıcı olmak istemiyordu.
O gruptaki kızların bir şekilde sevgilisine asılmasından hoşlanmıyordu. Kendisi onun yanında olsa bile "Oppa~" ile başlayan cümlelerin ardı arkası kesilmiyordu. Hepsinin ağzına bir tane patlatmamak için zor tutuyordu kendisini. Bunun yerine sevimli bir şekilde gülümseyerek bakıyordu etrafa. Tek istediği fazlasıyla içip ertesi sabah uyanamamaktı. Sevgilisi elini bacağına koyup okşadığında pek bir tepki vermemeye çalışarak önüne bakmaya devam etti. Yanlarındaki kalabalığın yanında daha fazla sıkıldığı su götürmez bir gerçekti. Ryu' nun kulağına fısıldaması ile tüylerinin diken diken olduğu söylenebilirdi. Boynu ile çenesi arasına gelen belli belirsiz öpücükten sonra onun sol elini tutarak yavaşça ayağa kalktı. Yanlarındaki kalabalığa herhangi bir açıklama yapmaları gerekmezdi. Onu elinden tuttuğu gibi yandaki localardan en uzağına götürürken görevlilere bile açıklama yapmasına gerek kalmamıştı. Buradaki en zengin insan sayılırdı, istediği locayı alma lüksüne sahipti. En uzaktaki V.I.P odalarından gözüne kestirdiğini görevliye göstererek kapıyı açtı ve içeriye girdi. Kimsenin olmaması da şaşırtıcı gelmişti hani. Elinden tuttuğu sevgilisini önüne çekerek elini bıraktı ve arkasındaki siyah,deri koltuğa itti. O hızla koltuğa oturduğunda onun ardından yavaşça oturarak derin bir nefes aldı. " Tanrım... Lütfen bir daha onları çağırmayalım. " Elini başına koydu, oradaki kızlar başını ağrıtmıştı bile. Yine de sevgilisiyle baş başa kaldığı için mutlu olduğu söylenebilirdi. Garsonun kendilerinin ardından getirdiği içkilerine baktı göz ucuyla. Vodkasını kaptığı gibi hızla içti, one shot için fazlasıyla sertti. Tadından nefret ettiği için hızlı ve nefes almadan içmeyi tercih ediyordu. Sağ elini yana koydu ve ona doğru döndü. Dudakları birbirine fazlasıyla yakınken onun kendisini öpmesi için şehvetle dolmasını bekliyordu. Sıcak nefesini hissettiğinden emindi. Çilek pembesi dudaklarını aralayarak mırıldanmaya başladı. " Ne yapmak istersin? " Dudakları seksi bir şekilde kıvrıldı, sol elinin tersiyle onun yanağına dokundu. Onun teninin ne kadar sıcak olduğunu tekrardan farkediyordu. Aralarındaki ten uyumu fazlasıyla iyiydi ve ona dokunduğunda bile kalbinin çarpmaya başladığını söyleyebilirdi. Bu his onu hayatta tutuyordu. Elini onun yanağından çekti yavaşça. Yine de vodka kokan nefesini hissetmesine izin veriyordu. Özellikle onun çilek kokan dudaklarına bu kadar yakınken geri çekilmek Tae Jeon için bile büyük bir aptallık olurdu.
Elbisesini giydikten sonra hızlıca topuklu ayakkabılarını giymeye başladı. Çıkarken kapıyı telaşlı bir şekilde kapatmıştı. Geç kalmış olmaktan fazlasıyla korkuyordu. Onu gece kulübüne gitmek için ikna etmeye çalışırken geç kalırsa hiç hoş olmayacağının farkındaydı. " Oh gosh!" Hızlı, ama topuklu ayakkabılarından dolayı küçük olan adımlarla onun odasına doğru koşmaya başlamıştı. Tam durduğu sırada kapının açılmasıyla şaşkın bakışlarla kapıyı açan kişiye baktı. O ise kendisini süzmekle meşguldü. Dudaklarına bırakılan nazik öpücük ile dakikalar geçtikçe daha da şaşkına dönüyordu. Onun kendisine böyle davranması fazlasıyla hoşuna gidiyordu. Yine de kafasındaki soru işaretlerini geçiriyor değildi. İyi bir oyuncu olmalı. Kazanova. Yıllarını onunla geçirmiş olmasına rağmen konu aşk işleri olunca ona güvenemiyordu. Kaç kız daha önce onlarca kızla yatmış bir erkeğe güvenebilirdi ki? En azından Tae Jeon değil. Yine de kulüp işlerinden başını kaldırıp sevdiği adamla buluştuğu bu gecede bu tarz şeyleri dert edip geri kalan zamanını ziyan etmeyecekti. Yüzüne her zamanki tatlı gülümsemesini yerleştirerek, elini tutan erkeği takip etti. Arabaya binene kadar tek bir kelime bile etmemişti. Buna rağmen arabaya bindiği an içindeki tüm kötülükleri boşaltırcasına sövmeye başladı. Onun fazlasıyla hızlı gitmesinden nefret ediyordu. Araba kazası yaptıklarını düşünmek bile tüylerini diken diken ediyorken, olası bir kazaya bu kadar yakın olmak Tae Jeon için inanılmaz bir baskı haline geliyordu. " YAVAŞ SÜR! KENDİNİ ÖLDÜRMEYE Mİ ÇALIŞIYORSUN?! EĞER KAZA YAPARSAN SENİ ÖLDÜRÜRÜM!" Kesinlikle böyle bir kız olmamasının yanı sıra, bu sözleri onu çok sevdiği için sarfetmişti. Başka hiçbir kötü niyeti yoktu. Arabadan inerken fazla adrenalinden dolayı bacakları titriyordu. Çok şükür ki Ryu onu belinden tuttuğu için ondan destek alarak gücünü geri kazanmayı başarmıştı. Yüzüne o meşhur gülümsemesini yerleştirdi kulübe girerken. Etrafına dikkat bile etmiyordu, ona göre kulüpteki herkes kuru kalabalıktı. Diğerleri. Diğerleri dedikleri normalde asla takılmayacakları, ancak gece olduğunda çağırdıkları kişilerdi. Kendisi gibi zengin çocukları olmalarına rağmen tamamen baba parası yemek ve hiçbir şey yapmamakla meşguldüler. Babalarının parasıyla kızlara hava atan, erkekleri tavlayan ve muhabbetleri çekilmeyen bir topluluktu. Tae Jeon onlardan hiç hoşlanmasa da Ryu ile yalnız kalma fikri de fazlasıyla hoşuna gidiyor değildi. Konuşacaklardı, konuştuktan sonrası ise boşluktu. Her konuşmalarının sonunun seks ile bitmesinden sıkılmıştı. Aynı zamanda Ryu için de sıkıcı olmak istemiyordu.
O gruptaki kızların bir şekilde sevgilisine asılmasından hoşlanmıyordu. Kendisi onun yanında olsa bile "Oppa~" ile başlayan cümlelerin ardı arkası kesilmiyordu. Hepsinin ağzına bir tane patlatmamak için zor tutuyordu kendisini. Bunun yerine sevimli bir şekilde gülümseyerek bakıyordu etrafa. Tek istediği fazlasıyla içip ertesi sabah uyanamamaktı. Sevgilisi elini bacağına koyup okşadığında pek bir tepki vermemeye çalışarak önüne bakmaya devam etti. Yanlarındaki kalabalığın yanında daha fazla sıkıldığı su götürmez bir gerçekti. Ryu' nun kulağına fısıldaması ile tüylerinin diken diken olduğu söylenebilirdi. Boynu ile çenesi arasına gelen belli belirsiz öpücükten sonra onun sol elini tutarak yavaşça ayağa kalktı. Yanlarındaki kalabalığa herhangi bir açıklama yapmaları gerekmezdi. Onu elinden tuttuğu gibi yandaki localardan en uzağına götürürken görevlilere bile açıklama yapmasına gerek kalmamıştı. Buradaki en zengin insan sayılırdı, istediği locayı alma lüksüne sahipti. En uzaktaki V.I.P odalarından gözüne kestirdiğini görevliye göstererek kapıyı açtı ve içeriye girdi. Kimsenin olmaması da şaşırtıcı gelmişti hani. Elinden tuttuğu sevgilisini önüne çekerek elini bıraktı ve arkasındaki siyah,deri koltuğa itti. O hızla koltuğa oturduğunda onun ardından yavaşça oturarak derin bir nefes aldı. " Tanrım... Lütfen bir daha onları çağırmayalım. " Elini başına koydu, oradaki kızlar başını ağrıtmıştı bile. Yine de sevgilisiyle baş başa kaldığı için mutlu olduğu söylenebilirdi. Garsonun kendilerinin ardından getirdiği içkilerine baktı göz ucuyla. Vodkasını kaptığı gibi hızla içti, one shot için fazlasıyla sertti. Tadından nefret ettiği için hızlı ve nefes almadan içmeyi tercih ediyordu. Sağ elini yana koydu ve ona doğru döndü. Dudakları birbirine fazlasıyla yakınken onun kendisini öpmesi için şehvetle dolmasını bekliyordu. Sıcak nefesini hissettiğinden emindi. Çilek pembesi dudaklarını aralayarak mırıldanmaya başladı. " Ne yapmak istersin? " Dudakları seksi bir şekilde kıvrıldı, sol elinin tersiyle onun yanağına dokundu. Onun teninin ne kadar sıcak olduğunu tekrardan farkediyordu. Aralarındaki ten uyumu fazlasıyla iyiydi ve ona dokunduğunda bile kalbinin çarpmaya başladığını söyleyebilirdi. Bu his onu hayatta tutuyordu. Elini onun yanağından çekti yavaşça. Yine de vodka kokan nefesini hissetmesine izin veriyordu. Özellikle onun çilek kokan dudaklarına bu kadar yakınken geri çekilmek Tae Jeon için bile büyük bir aptallık olurdu.
Hwang Tae Jeon- III. Sınıf | Parti Komitesi Başkanı
- Mesaj Sayısı : 363
Lakap : TJ.
Geri: love you all night long
Karanlığa gözleri alışıyordu. Müzikten dolayı kulakları uğulduyor, hatta o farkında olmasa da başı ağrıyordu inceden. Biraz önce burnunu dolduran parfüm kokusu yerini basık havaya bırakıyordu şimdi. Başını Tae Jeon'dan uzaklaştırınca biraz ötelerinde, kendi gruplarından olan bir çiftin yiyiştiklerini görmesiyle birlikte tek kaşını kaldırdı hafifçe. İçinde ne haz, ne de şehvet duygusu uyandırmıştı. Aksine hafif mide bulantısı bile hissetmişti. Ciğerlerindeki havayı dışarı bıraktı. Arada sırada yüzüne vuran flaş ışıklardan rahatsız olsa da belli etmiyordu. Önce sol elinin üstünde ardından ise etrafında hissettiği sıcaklıkla birlikte kız arkadaşının ayaklanması bir olmuştu. Aceleci davranmıyordu. Gülümsedi. Sağ eliyle koltuktan destek aldı kalkarken. Deri koltuğa gömülen elini, bir sarmaşıktan kurtarır gibi seri bir şekilde çekmişti. Ayağa kalktığında Tae Jeon'un fiziğini süzdü farkında olmadan. Fazla dar olmayan omuzları, kusursuz bir şekilde kıvrılan beli, kalçaları, bacakları... Bir heykeltraşın elinden çıkmış gibiydi. Ona karşı hissettiği duygular diğer kızlara hissettikleri gibi değildi. Çok daha farklıydı. Normalde bir kızı önce fiziğine göre değerlendirirdi. Özellikle söz konusu göğüs olduğunda haddinden fazla seçiçi oluyordu fakat Tae Jeon için bu geçerli değildi. On beş yaşında tanıştığı bu kızda ilk dikkatini çeken şey iri gözleri ve gülümsemesi olmuştu şüphesiz. Her daim etrafındaki insanları mutlu eden birisiydi. Çin'den Kore'ye ilk geldiğinde Korecenin K'sını bilmezken bu kıçı kırık ülkede onu bir rehber gibi yanında gezdirmişti; o ise bir kere bile şikayet etmemişti bu durumdan. O zamanlar bu kıza borçlandığını; şimdi ise bu borcu ödediğini düşünüyordu. Nasıl mı? Onu hayatının gözdesi yaparak, onu sürekli göz önünde tutarak. Eskiden bir kıza zarar geldiğinde pek bir şey hissetmese de şimdi bırakın zarar gelmesini, Tae Jeon'un saçları yıpransa oturur kendisi ağlardı. Ne zaman bu kadar düşkün olmuştu kızlara karşı? Belki de bu sahiplenme kızlara değil de yalnızca tek bir kıza aitti... Böyle bir yerde, böyle bir zamanda bu tarz şeyler düşünmemesi gerekiyordu aslında. Bedenini ve ruhunu zamanın akışına bırakıp olacakları, gelişecek olayları düşünmeden kafasına göre yaşaması gerekse de, yapamıyordu. Hareketli ve fırlama Ryu'yu geri getiresi de yoktu. Biraz önce gözleri milletin vücudunda fink atarken şimdi sadece Tae Jeon'un profilden görünen yüzüne bakıyordu. Bedeni bile itaat ediyordu bu kıza. Nereye gideceklerini veya ne yapacaklarını düşünmüyordu şu an için. Sadece onun adımlarını takip ediyor, parfümünün bedenini baştan çıkarmasına izin veriyordu.
Açılan kapıdan içeriye girdiğinde Tae Jeon'un ittirmesiyle birlikte koltuğa oturdu. İşin aslı tam oturdu denemezdi. Düşer gibi bir oturuş sergilemişti. Baya yayılmıştı koltuğa. Beli boşta olmasına rağmen koltukların rahatlığı su götürmez bir gerçekti. Kapanan kapıyla birlikte odanın içindeki bütün melodi dışarıda kalmıştı. Şüphesiz ses yalıtımı olan odanın içinde gezindi gözleri. Bej renk duvarlar haddinden daha koyu duruyordu. Bunun tek sebebi ışıklandırmaydı elbette. Loş ortamı aydınlatan lambalara dikti gözlerini. Parlak olmadıkları için gözlerini almıyordu. Saniyeler boyunca bir yere odaklansa da biraz ötesinde hissettiği ağırlıkla birlikte iri gözlerini lambadan Tae Jeon'a çevirdi. Sesindeki bıkkınlık tınısına karşı gülümsedi. "Haklısın." Koltkta yayıldığı için boynu tam koltuğun bitimine denk geliyordu. Yorgunda değildi ancak sessizlikten olsa gerek üzerine ağırlık çökmüştü. İçip içip sızası vardı aslında ama yapmayacaktı tabii böyle bir şey. Kapının açılmasıyla tüm dikkati dağılmıştı. Kaşlarını bile çatmıştı hatta. İçeriye dolan müzik gürültüsü karşısında sadece garsonun çabuk çıkmasını diledi. Önüne bırakılan pembe alkol karşısında eski haline döndü. Çatılan kaşları tekrar normal halini almıştı. Bardağı dudaklarına yaklaştırırken yan yan Tae Jeon'a baktı. Daha kendisi bir yudum içmemişken sevgilisinin bardağı tepesine dikmesi karşısında tepkisizce baktı. Yavaş içse iyi olacak aslında. İç sesine hak vermeden edemedi. O sıra kendi dudaklarına yaklaştırdığı bardağın içindeki sıvının kalın dudaklarından, oradan ise boğazına doğru gitmesine izin verdi. Tüm bedenini saran çilek kokusu ve tadı karşısında zevkten dört köşe olmuş bir şekilde gülümsedi. Dilini dudaklarının arasından çıkarıp hafifçe yaladı ardından ise alt dudağını ısırmadan edemedi. Yüzünü Tae Jeon'a çevirdiğinde bir anda onunla yüzyüze gelmesinden dolayı ufak çaplı kalp krizi geçirmişti. Ona ne zaman yaklaşırsa yaklaşsın kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Onu her seferinde ne kadar özlediğini ve ne kadar arzuladığını hatırlıyordu. Sıcak nefesini teninde hissederken kendisine yöneltilen soru karşısında gülümsedi. "Şu an senin aklında olan her şeyi." Dudaklarını onun dudaklarıyla buluştururken gayet sakin davranıyordu. Ne kadar içinden çıldırsa da dışına bunu belli etmiyordu. Sol elini onun boynuna koydu hafifçe. Tae Jeon'u kendine doğru çekerken haddinden fazla nazik davranıyordu. Farkında değildi bunun. Tek bildiği şey, kalp atışlarının sesini kulaklarında hissetmesiydi. Tae Jeon'un kışkırtıcı bakışlarına rağmen yumuşak ve romantik bir öpücükten ileriye gitmemişti. Dudaklarını ayırdığında bu sefer soru sorma sırası kendisine gelmişti. "Şimdi sen söyle. Ne yapmak istersin?" Sorusunun ardından arka arkaya beş altı kez kızın dudaklarına öpücükler kondurdu. Eğer istediği bir şey varsa, dile getirmesi yeterliydi, öyle değil mi?
Açılan kapıdan içeriye girdiğinde Tae Jeon'un ittirmesiyle birlikte koltuğa oturdu. İşin aslı tam oturdu denemezdi. Düşer gibi bir oturuş sergilemişti. Baya yayılmıştı koltuğa. Beli boşta olmasına rağmen koltukların rahatlığı su götürmez bir gerçekti. Kapanan kapıyla birlikte odanın içindeki bütün melodi dışarıda kalmıştı. Şüphesiz ses yalıtımı olan odanın içinde gezindi gözleri. Bej renk duvarlar haddinden daha koyu duruyordu. Bunun tek sebebi ışıklandırmaydı elbette. Loş ortamı aydınlatan lambalara dikti gözlerini. Parlak olmadıkları için gözlerini almıyordu. Saniyeler boyunca bir yere odaklansa da biraz ötesinde hissettiği ağırlıkla birlikte iri gözlerini lambadan Tae Jeon'a çevirdi. Sesindeki bıkkınlık tınısına karşı gülümsedi. "Haklısın." Koltkta yayıldığı için boynu tam koltuğun bitimine denk geliyordu. Yorgunda değildi ancak sessizlikten olsa gerek üzerine ağırlık çökmüştü. İçip içip sızası vardı aslında ama yapmayacaktı tabii böyle bir şey. Kapının açılmasıyla tüm dikkati dağılmıştı. Kaşlarını bile çatmıştı hatta. İçeriye dolan müzik gürültüsü karşısında sadece garsonun çabuk çıkmasını diledi. Önüne bırakılan pembe alkol karşısında eski haline döndü. Çatılan kaşları tekrar normal halini almıştı. Bardağı dudaklarına yaklaştırırken yan yan Tae Jeon'a baktı. Daha kendisi bir yudum içmemişken sevgilisinin bardağı tepesine dikmesi karşısında tepkisizce baktı. Yavaş içse iyi olacak aslında. İç sesine hak vermeden edemedi. O sıra kendi dudaklarına yaklaştırdığı bardağın içindeki sıvının kalın dudaklarından, oradan ise boğazına doğru gitmesine izin verdi. Tüm bedenini saran çilek kokusu ve tadı karşısında zevkten dört köşe olmuş bir şekilde gülümsedi. Dilini dudaklarının arasından çıkarıp hafifçe yaladı ardından ise alt dudağını ısırmadan edemedi. Yüzünü Tae Jeon'a çevirdiğinde bir anda onunla yüzyüze gelmesinden dolayı ufak çaplı kalp krizi geçirmişti. Ona ne zaman yaklaşırsa yaklaşsın kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Onu her seferinde ne kadar özlediğini ve ne kadar arzuladığını hatırlıyordu. Sıcak nefesini teninde hissederken kendisine yöneltilen soru karşısında gülümsedi. "Şu an senin aklında olan her şeyi." Dudaklarını onun dudaklarıyla buluştururken gayet sakin davranıyordu. Ne kadar içinden çıldırsa da dışına bunu belli etmiyordu. Sol elini onun boynuna koydu hafifçe. Tae Jeon'u kendine doğru çekerken haddinden fazla nazik davranıyordu. Farkında değildi bunun. Tek bildiği şey, kalp atışlarının sesini kulaklarında hissetmesiydi. Tae Jeon'un kışkırtıcı bakışlarına rağmen yumuşak ve romantik bir öpücükten ileriye gitmemişti. Dudaklarını ayırdığında bu sefer soru sorma sırası kendisine gelmişti. "Şimdi sen söyle. Ne yapmak istersin?" Sorusunun ardından arka arkaya beş altı kez kızın dudaklarına öpücükler kondurdu. Eğer istediği bir şey varsa, dile getirmesi yeterliydi, öyle değil mi?
Jin Sae Ryun- III.Sınıf
- Mesaj Sayısı : 86
Geri: love you all night long
Dudaklarında onun sıcak dudaklarını hissederken fazla hızlı içtiği vodkanın etkisiyle başı dönmeye başlamıştı. Her öpücüğünde daha da başı dönüyordu. Kalbi yine hızlı bir şekilde çarpmaya başlarken kalbine aldırmadan dudaklarında toplandı tüm mantığı. Sevdiği adam karşısındaydı ve onu öpüyordu. Aynı zamanda sarhoş olmaya başlamıştı ve bir gece kulübündeydiler. Fazla uslu bir kız olması mümkün değildi onun. Özellikle yanındaki kişi gereğinden fazla ideal tipi olan sevgilisi ise bu gece hiçbir zaman olmadığı kadar kötü bir kız olacaktı. Yavaşça onun dudaklarından koparken ağzındaki çilek tadından dolayı dilini dudaklarında gezdirmeye başlamıştı. Oturduğu koltukta doğruldu ve sağ bacağını Ryu' nun sağına, sol bacağını ise soluna yerleştirerek onun kucağına oturdu. Kollarını onun boynuna koymuştu. Elbise giydiği için kendi kasıkları da onun kasıklarına temas ediyordu, buna rağmen geri çekilmemişti. Ah, hayır. Bunu yapmamalısın! Tanrı aşkına! diye bağırıyordu içindeki ses. Vücudu ise farklı kombinasyonlarla ilerliyordu. Onun dudaklarına doğru yaklaştı tekrar. Alt dudağını ısırdı hafifçe. "I' m gonna be a bad girl. " Ryu' nun dudaklarına doğru yaklaşırken sağ elini onun kalbinin üstüne koydu. Onun sıcaklığını hissedebilmek hoşuna gidiyordu. O dudaklarına yaklaşmak için doğrulduğunda onu yavaşça geri iterek doğruldu ve ayağa kalktı. Eliyle saçlarını arkaya atarak beyaz ve şeffaf boynunu ortaya çıkardı. " Dans etmek istiyorum~ " Böyle bir kız değildi kesinlikle. Hatta öyle ki Ryu onu ne zaman öpse yüzü kızarırdı. Ancak alkole karşı kesinlikle fazla dayanıksızdı. Arkasını döndü ve kapıya doğru ilerledi. Kapıdan çıkmadan önce arkasında dönüp Ryu' ya göz kırpmayı ihmal etmemişti. Kapıdan çıktıktan sonraki ilk hamlesi dans pistine doğru ilerlemek oldu. Yolda elinde tepsi taşıyan garsonun içkilerinden birini alarak hızla kafaya dikmişti bile. Sendeleyerek dans pistine geldiğinde duraksadı ve güldü. Çalan şarkının Push Push olması kaderin ona bir oyunu gibiydi. Fazlasıyla severdi onun dansını. Etrafındaki insanlar rastgele dans etse de, Tae Jeon koreografiye sadık kalacaktı. "Push Push Baby, Oh Push Baby, Push Push baby Just like SISTAR!" Kalçalarını kıvrak bir şekilde hareket ettirirken çoğu kişi tarafından ilgiyi üstüne toplamıştı bile. " Push Push Baby mameul badajwo,hey! Push Push Baby, Boy, i want Sistar!" Kollarını öne atarak hareketlerini daha da seksi bir hale getirdi. Sistar fangirlü bir kız olarak dansı bu kadar iyi bilmese ayıp olurdu ya zaten. Dudaklarına yerleşmiş seksi gülümsemesini atamıyordu. Fazla mı içtim ne?
Etrafında kimin olduğuna veya nasıl dans ettiğine aldırmıyordu bile. Sadece içmek, dans etmek ve eğlenmek istiyordu. Bir de Ryu' yu öpmek.
Etrafında kimin olduğuna veya nasıl dans ettiğine aldırmıyordu bile. Sadece içmek, dans etmek ve eğlenmek istiyordu. Bir de Ryu' yu öpmek.
Hwang Tae Jeon- III. Sınıf | Parti Komitesi Başkanı
- Mesaj Sayısı : 363
Lakap : TJ.
Geri: love you all night long
Yüzünü yalayıp geçen sıcak nefes karşısında şehvet duygusunun tüm bedenini sardığını hissediyordu. Kalp atışları hızlanmıştı. Ne kadar onu deli gibi öpmek istese de, bunu yapmayacaktı. Onun hareketlerine uyum sağlıyordu; daha doğrusu sağlamaya çalışıyordu. Sevgilisinin bir anda hareketlenmesiyle birlikte gözlerini dikti onun gözlerine. Ne yapı- OH GOD! Koltukta yayılarak oturuyordu, üstüne bir de Tae Jeon tam anlamıyla kasığına oturmuştu. Nefesini tuttu. Sakın kımıldama... Bir hareketin bile yeter. Sakın! İç sesi ne kadar bunları söylese de sevgilisini durduramıyordu elbette. Kendisine doğru eğilince hafifçe gözlerini kapattı. Oh man... Onun dudaklarından dökülen İngilizce kelimeler karşısında gülümsedi. Tae Jeon'un bu hali hoşuna gidiyordu aslına bakılırsa. Ne zaman alkol alsa her zaman için eblek surat kız gidiyor, yerine bedeninden seksapellik akan kız geliyordu. İri gözlerini onun gözlerinden güçlükle ayırıp dudaklarına çevirdi. Dirseklerinden destek alarak doğruldu onu öpmek için ancak bu hareketi ters tepmişti. Hem kasığımın üstüne oturuyor üstüne bir de beni geri mi itiyorsun Tae Jeon? Cidden. Amacın beni çıldırtmaksa emin adımlarla ilerliyorsun. Hevesi kursağında kalmış bir şekilde nefesini bıraktı. En azından bacaklarına binen yükten kurtulmuştu. Şimdi kendini biraz daha iyi hissediyordu. Derince nefes alıp verdi fakat nefesi kursağında kaldı desek yeri olurdu. Tae Jeon saçlarını geriye atıp boynunu gözler önüne serince üstüne atlamamak için tuttu kendini. Kıpırdandı olduğu yerde. Dans etmek mi istiyordu? O zaman edeceklerdi. Kırıtarak dışarı çıkışını izledi. O kapıyı kapatır kapatmaz tüm bedenini koltuğa bıraktı. "AH! CİDDEN! BU KIZ BENİ ÖLDÜRECEK! OH GOD! NEDEN BU KADAR GÜZEL?! NEDEN?! NEDEEN?!" Koltukta deli deli hareketler yapıyordu. Tam anlamıyla Tumblr'da gördüğü spazzing giflerine dönmüştü. Her zaman güldüğü o giflerin aynısını sergileyince kendisini garip hissetmişti tabii. Masada duran içkisine uzandı. Pek içki de denemezdi ya... Yarıya kadar dolu bardağı tepesine dikti. Bardağı bırakınca başını salladı iki yana. Fazla şekerden içi bir hoş olmuştu. "Bu da çok tatlı canım." Tatlı olmasına rağmen yüzünü ekşitti. Arka arkaya dört kere yutkunarak kalktı koltuktan. Ayaklanınca başının dönmesini ani hareketlerine bağladı. Ceketini ve üstünü başını düzeltti. Gözünün önünde dans eden Tae Jeonlar uçuşurken odanın kapısını araladı. Yüzüne bir rüzgar gibi çarpan gürültü karşısında dudağını bükerek dışarı çıktı. Pek havası yoktu. Neden böyle olduğunu bilmiyordu ama.
Bedenini tekrar karanlık ortama atınca inceden inceden beynini kemiren müziğe alışmaya çalışıyordu. Hayır, bu gün kesinlikle havasında değildi. Gözlerini devirdi. Bir şeyler içmek istiyordu. Bara mı gitmeliydi? Locaya kaydı bakışları. Kimse yoktu. Demek herkes dans pistinde veya orada burada. Boş boş bakındı etrafına. Ne yapacağını düşünüyordu. Öncelikle Tae Jeon'u bir kenara çekmeliydi. Onun sarhoş hali biraz garip oluyordu çünkü. Ayık haline bile tam anlamıyla hakim olamazken sarhoş hali... İmkansız! Localardan ayrılıp dans pistine doğru yürümeye başladı. Kim bilir kaç insanın eli poposuna değmişti. Bilerek mi yapıyorlardı? Yoksa... Hayır, hayır. Gözleriyle Tae Jeon'u ararken gördüğü tepsi ve içkilerle birlikte yönünü değiştirdi. Bir şeyler içmem lazım. Acilen. Saçlarını at kuyruğu yapmış, kızıl saçlı kızın yanına gelince gülümsedi. Onu durdurduğu gibi tepsideki tekilalardan bir tanesini shot yaptı. Boğazını yakarak geçen içkiden sonra yüzünü ekşitti. İkinci bardağa doğru uzandı. Hazır içme isteği varken içmeliydi, öyle değil mi? İkinciyi de tepesine diktikten sonra duraksadı. "Oh man..." Gözlerini uzun süre kapayıp, güçlükle açtı. Ağzına attığı dilim limonla beraber tekrar sevgilisini aramaya koyulmuştu. Ekşi tat nedeniyle yüzünün şekli değişiyordu sürekli. Oh god! ÇOK EKŞİ! Başını iki yana sallayarak dikkatini tekrar toparlamaya çalıştı ama girdiği kalabalığın içinde bu oldukça zordu. Bir önceki müziğe bağlı bir şekilde değişen şarkıdan sonra içinde yaşanan kıpırtılar sonrası direkt Hyorin belirmişti. Push push baby! OH PUSH BABY! Dans etmemek için deli gibi kasıyordu kendisini. Güçlükle gözlerini gezdirdi etrafta. Bir grup insanın birisini izlediği görünce o tarafa doğru bir yılan gibi insanların arasından sıyrılarak ilerlemeye başladı. Saman yığınının arasından sıyrılınca gördüğü manzarayla birlikte kıskansa mı kendinden mi geçse bilememişti. Tae Jeon... Hyorin... Sistar... DANS EDİYOR! HERKES ONU İZLİYOR! Başından aşağıya kaynar sular döküldüğünü hissetti. Kaşları çatılmıştı farkında olmadan. Deli gibi dans eden sevgilisine doğru ilerledi. Gözü dönmüştü. Bedeni başka birisi tarafından kontrol ediliyor gibiydi. Onun kolunu sıkıca kavradığı gibi çekiştirerek yürümeye başladı. Canını acıttığının farkındaydı ama kimin umurundaydı ki? Milletin ortasında öyle dans edemezdi. Edebilirdi, ama o kıyafetle değil. Kıskanıyordu işte. Bunu inkar etmiyordu. Onun canını daha çok acıtmamak için kendi alt dudağını ısırmaya başladı. Biraz daha zorlarsa kanatabilirdi. Hızlı bir şekilde oturdukları locaya ilerliyordu. Deri koltukların önüne gelince oturttu onu. Onun bacaklarını kendi bacaklarının arasına alacak şekilde kendisi de masanın üstüne oturmuştu. "Ne yaptığının farkında mısın?! Etrafına bir sürü erkeği toplayarak dans etmen..." Başını iki yana salladı. Biraz önce kendisine yaptığı o hareketlerden sonra kalkıp o kadar erkeğin arasında dans etmesini kendisine yedirememişti. Olay bundan ibaretti sadece ama... Aşırı tepki gösterdiğinin farkındaydı tabii. Sağ bacağını sallamaya başladı. Sakinleşmesi gerekiyordu.
Bedenini tekrar karanlık ortama atınca inceden inceden beynini kemiren müziğe alışmaya çalışıyordu. Hayır, bu gün kesinlikle havasında değildi. Gözlerini devirdi. Bir şeyler içmek istiyordu. Bara mı gitmeliydi? Locaya kaydı bakışları. Kimse yoktu. Demek herkes dans pistinde veya orada burada. Boş boş bakındı etrafına. Ne yapacağını düşünüyordu. Öncelikle Tae Jeon'u bir kenara çekmeliydi. Onun sarhoş hali biraz garip oluyordu çünkü. Ayık haline bile tam anlamıyla hakim olamazken sarhoş hali... İmkansız! Localardan ayrılıp dans pistine doğru yürümeye başladı. Kim bilir kaç insanın eli poposuna değmişti. Bilerek mi yapıyorlardı? Yoksa... Hayır, hayır. Gözleriyle Tae Jeon'u ararken gördüğü tepsi ve içkilerle birlikte yönünü değiştirdi. Bir şeyler içmem lazım. Acilen. Saçlarını at kuyruğu yapmış, kızıl saçlı kızın yanına gelince gülümsedi. Onu durdurduğu gibi tepsideki tekilalardan bir tanesini shot yaptı. Boğazını yakarak geçen içkiden sonra yüzünü ekşitti. İkinci bardağa doğru uzandı. Hazır içme isteği varken içmeliydi, öyle değil mi? İkinciyi de tepesine diktikten sonra duraksadı. "Oh man..." Gözlerini uzun süre kapayıp, güçlükle açtı. Ağzına attığı dilim limonla beraber tekrar sevgilisini aramaya koyulmuştu. Ekşi tat nedeniyle yüzünün şekli değişiyordu sürekli. Oh god! ÇOK EKŞİ! Başını iki yana sallayarak dikkatini tekrar toparlamaya çalıştı ama girdiği kalabalığın içinde bu oldukça zordu. Bir önceki müziğe bağlı bir şekilde değişen şarkıdan sonra içinde yaşanan kıpırtılar sonrası direkt Hyorin belirmişti. Push push baby! OH PUSH BABY! Dans etmemek için deli gibi kasıyordu kendisini. Güçlükle gözlerini gezdirdi etrafta. Bir grup insanın birisini izlediği görünce o tarafa doğru bir yılan gibi insanların arasından sıyrılarak ilerlemeye başladı. Saman yığınının arasından sıyrılınca gördüğü manzarayla birlikte kıskansa mı kendinden mi geçse bilememişti. Tae Jeon... Hyorin... Sistar... DANS EDİYOR! HERKES ONU İZLİYOR! Başından aşağıya kaynar sular döküldüğünü hissetti. Kaşları çatılmıştı farkında olmadan. Deli gibi dans eden sevgilisine doğru ilerledi. Gözü dönmüştü. Bedeni başka birisi tarafından kontrol ediliyor gibiydi. Onun kolunu sıkıca kavradığı gibi çekiştirerek yürümeye başladı. Canını acıttığının farkındaydı ama kimin umurundaydı ki? Milletin ortasında öyle dans edemezdi. Edebilirdi, ama o kıyafetle değil. Kıskanıyordu işte. Bunu inkar etmiyordu. Onun canını daha çok acıtmamak için kendi alt dudağını ısırmaya başladı. Biraz daha zorlarsa kanatabilirdi. Hızlı bir şekilde oturdukları locaya ilerliyordu. Deri koltukların önüne gelince oturttu onu. Onun bacaklarını kendi bacaklarının arasına alacak şekilde kendisi de masanın üstüne oturmuştu. "Ne yaptığının farkında mısın?! Etrafına bir sürü erkeği toplayarak dans etmen..." Başını iki yana salladı. Biraz önce kendisine yaptığı o hareketlerden sonra kalkıp o kadar erkeğin arasında dans etmesini kendisine yedirememişti. Olay bundan ibaretti sadece ama... Aşırı tepki gösterdiğinin farkındaydı tabii. Sağ bacağını sallamaya başladı. Sakinleşmesi gerekiyordu.
Jin Sae Ryun- III.Sınıf
- Mesaj Sayısı : 86
Geri: love you all night long
Şarkının etkisiyle belini nazikçe kıvırırken etrafındaki insanlara dikkat bile etmemişti. Tüm kulüp durmuş onun muhtşem derecede seksi olan dansını izliyordu. Tae Jeon ise umursamazsa dansına devam ediyor ve kalçalarını Hyorin gibi kıvırmaya çalışıyordu. Vücut hatları neredeyse Hyorin ile aynıydı ve bu yüzden dansını kulüpteki herkesten daha iyi yapabilecek kadar iyiydi. Ancak dansını yarıda kesen şey kolunda hissettiği tanıdık his olmuştu. İrkilerek duraksadı ve sürüklenmeye başladığını hissetti. Pek hareket etmemeye çalışıyordu, direnmemeye çalışıyordu. Ne kadar karşı koyarsa koysun onu durduramayacağını biliyordu. Özellikle alkollüyken kendisini ondan kurtarmak çok daha zor bir hale geliyordu. Tamam, kendisine kızmış olacağını biliyordu. O kadar insanın içinde Push Push dansı yapmanın tam bir cesaret işi olduğunun farkındaydı. Yine de sevgilisinin ona neden kızdığını anlayamıyordu. Etrafında insanlar olsa dahi bu gösteriyi onun için yapmıştı, başka hiç kimse için değil. Tamamen onu etkilemek içindi. Sistar fanı olduğunu bildiği için onu baştan çıkarmak istercesine dans etmişti. Şimdi ise onun tarafından V.I.P odalarına götürülürken bardak kırmış çocuk gibi dudaklarını ısırıyordu endişeyle. Ryu onu oturttuğunda gülmeye başladı.
Sevgilisinin yüzüne bakarken bile üstüne atlamak geliyordu içinden. Buna rağmen ciddi olmaya çalışır gibi gülüşünü saklamıştı. O kendisine söylenmeye başladığında dahi sesini çıkarmadı. Ona açıklamaya çalışmadı kendisini. Özür dilerim sevgilim, orada senin için dans ediyordum demeyecekti. Kendi dudaklarını ısırdı tekrardan. Oturduğu koltukta doğrularak yüzünü 30 cm uzağındaki masada oturan Ryu' ya yaklaştırdı. Başı dönüyordu yine. Bulanık görüyordu her yeri, beyni uyuşuyordu. Buna rağmen durmayacaktı. Sağ eliyle onun göğsüne dokunarak hızla masaya itti. Onu masaya yasladığında bir kedi gibi vücudunun üstünde sürünerek dudaklarına yaklaştı. Bacaklarını iki yana açmış ve yine onun kasıklarının üstüne oturmuştu. Tek farkı daha fazla hareket ediyor olmasıydı. Onun kokusunu içine çekti ve güldü sinsice. " Şimdi ne yaptığımın farkındayım sevgilim~ " Ryu' nun dudaklarını yaladı hafifçe. Ardından birleştirdi dudaklarını ve diliyle onun çileksi tadını aldı. Hoşuna gitmişti elbette, her kız çilek severdi. Elini onun boynundan sürerek pantolonuna doğru indirdi. Pantolonun üst düğmesini açtı ve gülümsedi. Öpücükleri daha sert bir hal alıyordu gittikçe. Yavaşça üstündeki tişörtünü kaldırırken, elini karın kaslarına dokundurarak aşağı indirdi. Kesinlikle onun tüm vücut hatlarını seviyor, hatta aşıktı. Parmaklarını boxerından içeri soktuğunda elinin nereye gideceğini çok iyi biliyordu, tombala çekecek değildi ya. Hard as rock? Az bile kalırdı onun durumunun yanında. Onu yavaşça okşarken güldü dudaklarını onunkilerden ayırmadan. Lanet olsun! Çok... UTANÇ VERİCİ! Böyle bir şeyi yaptığına kendisi bile inanmıyordu. Genelde böyle hamleleri sadece özel günlerinde yapardı ama... Canı böyle olmasını istemişti. " I just wanna love you all night long." Dudaklarını onun boynuna götürdü yavaşça. Kesinlikle onun kokusu kızı tahrik ediyordu.
Sevgilisinin yüzüne bakarken bile üstüne atlamak geliyordu içinden. Buna rağmen ciddi olmaya çalışır gibi gülüşünü saklamıştı. O kendisine söylenmeye başladığında dahi sesini çıkarmadı. Ona açıklamaya çalışmadı kendisini. Özür dilerim sevgilim, orada senin için dans ediyordum demeyecekti. Kendi dudaklarını ısırdı tekrardan. Oturduğu koltukta doğrularak yüzünü 30 cm uzağındaki masada oturan Ryu' ya yaklaştırdı. Başı dönüyordu yine. Bulanık görüyordu her yeri, beyni uyuşuyordu. Buna rağmen durmayacaktı. Sağ eliyle onun göğsüne dokunarak hızla masaya itti. Onu masaya yasladığında bir kedi gibi vücudunun üstünde sürünerek dudaklarına yaklaştı. Bacaklarını iki yana açmış ve yine onun kasıklarının üstüne oturmuştu. Tek farkı daha fazla hareket ediyor olmasıydı. Onun kokusunu içine çekti ve güldü sinsice. " Şimdi ne yaptığımın farkındayım sevgilim~ " Ryu' nun dudaklarını yaladı hafifçe. Ardından birleştirdi dudaklarını ve diliyle onun çileksi tadını aldı. Hoşuna gitmişti elbette, her kız çilek severdi. Elini onun boynundan sürerek pantolonuna doğru indirdi. Pantolonun üst düğmesini açtı ve gülümsedi. Öpücükleri daha sert bir hal alıyordu gittikçe. Yavaşça üstündeki tişörtünü kaldırırken, elini karın kaslarına dokundurarak aşağı indirdi. Kesinlikle onun tüm vücut hatlarını seviyor, hatta aşıktı. Parmaklarını boxerından içeri soktuğunda elinin nereye gideceğini çok iyi biliyordu, tombala çekecek değildi ya. Hard as rock? Az bile kalırdı onun durumunun yanında. Onu yavaşça okşarken güldü dudaklarını onunkilerden ayırmadan. Lanet olsun! Çok... UTANÇ VERİCİ! Böyle bir şeyi yaptığına kendisi bile inanmıyordu. Genelde böyle hamleleri sadece özel günlerinde yapardı ama... Canı böyle olmasını istemişti. " I just wanna love you all night long." Dudaklarını onun boynuna götürdü yavaşça. Kesinlikle onun kokusu kızı tahrik ediyordu.
Hwang Tae Jeon- III. Sınıf | Parti Komitesi Başkanı
- Mesaj Sayısı : 363
Lakap : TJ.
Geri: love you all night long
Ne yapacağını bilemez halde başını çevirdi sağa doğru. Dirseklerini bacaklarına koyarak destek alıyordu. Biraz önce sevgilisine karşı sergilediği ani çıkıştan dolayı eli ayağına girmişti şimdi. Neden her seferinde böyle oluyordu? Şu kıskançlık krizlerine bir son vermesi gerekiyordu artık. Ciddi anlamda hem de. Titre ve kendine gel Sae Ryun. Tam ondan özür dilemek için başını çevirmişti ki kızın yüzüyle burun buruna gelince nefesini tuttu. Neden şimdi böyle bir şey yapı- OH GOD! Bunu düşünürken bir anda göğsünde hissettiği el onun bedenini geriye yatırmıştı. Şimdi ise bir kedi gibi üstüne sürünerek geliyordu. Kedilere karşı zaafı olduğu için kedimsi hareketler yapan her kadına kendi zaaflığı tutuyordu. İri gözleriyle onu izlerken kızın ani bir hareketle kasıklarına oturmasıyla birlikte yanaklarının içlerini ısırdı. Tam yerini biliyor! Her seferinde on ikiden vuruyor ya! Tae Jeon'un kalçalarını kasıklarında hissetmek... Düşüncesi bile onu delirtmeye yeterken şu an ki pozisyon... Kulağına fısıldanan kelimelerle birlikte sırıttı piç bir şekilde. Daha saniyeler geçmeden dudağında hissettiği ıslaklık sonrası yumuşak bir dokunuş gibi başlayan öpüşme faslına geçmişlerdi sonunda. Bu kadar vakit durdukları bile hataydı. Özellikle Ryu'nun... Böyle bir mekanda neden dururdu ki? Onun diliyle kendi dili arasındaki rekabete aldırmadan biraz daha şehvetli öpmeye başladı. Bu kızın dudaklarına asla doyamıyordu. Ayrıca vücuduna... Ölene kadar Tae Jeon'la birlikte olsa bir kere bile sesini çıkarmazdı. Gerçi Yong Ah'yı da bir kenara atamazdı öylece. Onunla da bir çok anısı vardı sonuçta.
Beyninin içinde birinci perdeyi kapmaya çalışan Tae Jeonlar ve Yong Ahlar bir kenarda durmalıydı şu an. Pantolonunun düğmesinin açılmasıyla birlikte gözleriyle Tae Jeon'a baktı. Sıyrılan tişörtünün altında gizlenen kaslarına dokununca huylansa da pek bir hareket seçeneği olmadığı için kendisini sıkabilmişti yalnızca. Onun parmakları boxerından içeriye girdiği an kaşlarını çattı belli belirsiz bir şekilde. Biraz önce boxerından içeriye birer casus gibi giren parmaklar şimdi şüphesiz vücudundaki en önemli organı, hatta beyninin yarısını yöneten yeri kavrayınca farkında olmadan sevgilisinin dudağını ısırdı. Seni neden sevdiğimi anlaman gerekiyor Tae Jeon. Her konuda harikasın. İçinden söylediği sözleri onun yüzüne vurmaya çekindiği için yalnızca nefesini bırakarak geçiştirdi. Sevgilisinin dudakları boynuna doğru giderken farkında olmadan ellerini onun bacaklarına koydu. Pürüzsüz ve kaslı olduğu apaçık belliydi. Diz kapağından yukarıya doğru kaydırıyordu şimdi ince parmaklarını. Onun elbisesine denk gelince biraz önce onun yaptıklarını şimdi kendisi uygulamaya başlamıştı. Öncelikle elbisesini sıyırdı yukarıya doğru. Yoksa rahat edemedi öyle değil mi? Ardından ise sağ koluyla destek alıp oturur vaziyere geçmişti. Yavaş ve nazik hareketlerle yaklaşıyordu şu an ona. Düşmemesi için kızı belinden kavradı. Alkolün vücuduna yayıldığını hissediyordu. "Bu kadar ileri gideceğini bilseydim seni evden dışarı çıkarmazdım bebeğim." Onun dudaklarında tekrar kendi hakimiyetini kurarken pantolonunun diğer düğmelerini açtı.
İnce parmakları onun külodunu kavrayıp yana doğru sıyırmıştı şimdi. Mantıklı hareket etmiyordu. Korunmaları imkansızdı şu durumda. Ne kadar kendini durdurmaya çalışsa da pek başarılı olamıyordu. Onun kokusuna, tenine ne zaman karşı koyabilmişti ki zaten? Boxerını aşağıya doğru sıyırdı. Onun dudaklarına basit bir öpücük kondurduktan sonra güldü. "Sorry I'm a bad boy." Sürekli olarak prezervatifle yaptıkları bu işi, bu sefer onsuz yapınca insan hayatınca çığır açıldığını falan fark ediyordu. Prezervatif bu dünyada üretilmiş veya yaratılmış en gereksiz, en duygu önleyici şeylerden bir tanesiydi kesinlikle. Sağ eliyle onun belini sıkıca kavrarken kalçalarının hareketini, ritmini tamamen Tae Jeon'un eline bırakmıştı. Ne fark ederdi ki? Önemli olan zevk almak değil miydi şu an için? Rahatsız bir yerde durduğu için fazla hareket alanı yoktu. Bir eliyle onun çenesini tutup kendi dudaklarına doğru yaklaştırdı. "C'mon girl." Dudaklarını onun dudaklarıyla birleştirdi tekrar. İçindeki bütün duygu karmaşasının dışa vurumunu yanstıyordu resmen. Onun dudakları arasından dökülen cılız iniltiler ve nefes alışverişleri karşısında ona sahip olma isteği her geçen saniye artıyordu. Sırf bu yüzden farkında olmadan ona kendisi yön vermeye başlamıştı şimdi.
Beyninin içinde birinci perdeyi kapmaya çalışan Tae Jeonlar ve Yong Ahlar bir kenarda durmalıydı şu an. Pantolonunun düğmesinin açılmasıyla birlikte gözleriyle Tae Jeon'a baktı. Sıyrılan tişörtünün altında gizlenen kaslarına dokununca huylansa da pek bir hareket seçeneği olmadığı için kendisini sıkabilmişti yalnızca. Onun parmakları boxerından içeriye girdiği an kaşlarını çattı belli belirsiz bir şekilde. Biraz önce boxerından içeriye birer casus gibi giren parmaklar şimdi şüphesiz vücudundaki en önemli organı, hatta beyninin yarısını yöneten yeri kavrayınca farkında olmadan sevgilisinin dudağını ısırdı. Seni neden sevdiğimi anlaman gerekiyor Tae Jeon. Her konuda harikasın. İçinden söylediği sözleri onun yüzüne vurmaya çekindiği için yalnızca nefesini bırakarak geçiştirdi. Sevgilisinin dudakları boynuna doğru giderken farkında olmadan ellerini onun bacaklarına koydu. Pürüzsüz ve kaslı olduğu apaçık belliydi. Diz kapağından yukarıya doğru kaydırıyordu şimdi ince parmaklarını. Onun elbisesine denk gelince biraz önce onun yaptıklarını şimdi kendisi uygulamaya başlamıştı. Öncelikle elbisesini sıyırdı yukarıya doğru. Yoksa rahat edemedi öyle değil mi? Ardından ise sağ koluyla destek alıp oturur vaziyere geçmişti. Yavaş ve nazik hareketlerle yaklaşıyordu şu an ona. Düşmemesi için kızı belinden kavradı. Alkolün vücuduna yayıldığını hissediyordu. "Bu kadar ileri gideceğini bilseydim seni evden dışarı çıkarmazdım bebeğim." Onun dudaklarında tekrar kendi hakimiyetini kurarken pantolonunun diğer düğmelerini açtı.
İnce parmakları onun külodunu kavrayıp yana doğru sıyırmıştı şimdi. Mantıklı hareket etmiyordu. Korunmaları imkansızdı şu durumda. Ne kadar kendini durdurmaya çalışsa da pek başarılı olamıyordu. Onun kokusuna, tenine ne zaman karşı koyabilmişti ki zaten? Boxerını aşağıya doğru sıyırdı. Onun dudaklarına basit bir öpücük kondurduktan sonra güldü. "Sorry I'm a bad boy." Sürekli olarak prezervatifle yaptıkları bu işi, bu sefer onsuz yapınca insan hayatınca çığır açıldığını falan fark ediyordu. Prezervatif bu dünyada üretilmiş veya yaratılmış en gereksiz, en duygu önleyici şeylerden bir tanesiydi kesinlikle. Sağ eliyle onun belini sıkıca kavrarken kalçalarının hareketini, ritmini tamamen Tae Jeon'un eline bırakmıştı. Ne fark ederdi ki? Önemli olan zevk almak değil miydi şu an için? Rahatsız bir yerde durduğu için fazla hareket alanı yoktu. Bir eliyle onun çenesini tutup kendi dudaklarına doğru yaklaştırdı. "C'mon girl." Dudaklarını onun dudaklarıyla birleştirdi tekrar. İçindeki bütün duygu karmaşasının dışa vurumunu yanstıyordu resmen. Onun dudakları arasından dökülen cılız iniltiler ve nefes alışverişleri karşısında ona sahip olma isteği her geçen saniye artıyordu. Sırf bu yüzden farkında olmadan ona kendisi yön vermeye başlamıştı şimdi.
Jin Sae Ryun- III.Sınıf
- Mesaj Sayısı : 86
Geri: love you all night long
Başı fazlasıyla döndüğü için ne arkadan gelen boğuk müziği ne de onun yapacaklarını fark edebiliyordu. Onun ne yapacağını kesinlikle kestiremiyordu. Canını yakar mıydı? Sarhoş olmuş olabileceği için yanlış bir hareket yapar mıydı? Yapsa bile ona güveniyordu. Üstünde oturduğu kişi Ryu' ydu, çocukluğundan beri tanıdığı ve güvendiği adamdı. Kendisini onun kollarına atmak için fazla düşünmesi gerekmezdi. O elbisesini sıyırırken fazla bir şey düşünemez olmuştu. Duygularından çok cinsellik ön plana geçmişti ikisi için de. Görünen o ki cinsellik söz konusu olduğunda Tae Jeon biraz daha öndeydi bu konuda. Ryu' yla ne zaman buluşsalar mutlaka sevişiyorlardı bir şekilde. Ve yine bir şekilde bu sevişme seanslarını başlatan kişi Tae Jeon oluyordu. Bu yüzden onu suçlayamazdı elbette. Aslında suçlayabilirdi, neden o kadar yakışıklı ve seksiydi ki? Üstelik kendisine ' bebeğim' dediğinde Tae Jeon su koymuştu resmen. Onun kendisine böyle seslenmesini fazlasıyla seviyordu belli ki. Onun dudaklarını dudaklarında hissettiğinde hafifçe gülümsedi. Dudaklarının tadını, hatta onun her noktasını fazlasıyla seviyordu. Onun pantolonunu açtığını fark etmişti bile çoktan. Zaten bu olayların gidişini az çok tahmin edebiliyordu ya. Kaçıncı sevişmeleriydi bu? Kesinlikle ona karşı koyma konusunda fazlasıyla zayıftı. Hoş ya, onu tahrik eden de kendisiydi.
Üstünde durduğu için onun yaptıklarını görmekte zorlanıyordu. İlginç bulduğu nokta ise prezarvatif getirmemeleriydi. Bir bebek sahibi olmak istemiyordu, Ryu' dan bile olsa. Onu içinde hissettiğinde acıyla ısırdı dudaklarını. Aşağısı fazla kaygan olmadığı için girerken canı fazlasıyla acımıştı. Üstelik tek birlikte olduğu kişi Ryu olduğu için bir nevi bakire de sayılabilirdi bu konuda. Dudağını neredeyse kanatacağının farkına vardığında dudaklarını bıraktı. Prezarvatif olmadığı için daha sıcaktı aşağısı. Normalden çok daha sıcak ve çok daha farklı bir histi. Neden daha önce denememişlerdi ki bunu? Farklılığı kesinlikle hissedebiliyordu ve bu yüzden iniltilerini fazla içinde tutamamıştı. Canının acısı yavaş yavaş geçmeye başladığında hareket etmeye başlamıştı. Kalçalarını onun üstünde hareket ettirirken bir daha prezarvatif kullanmamaya yemin etmişti. Kesinlikle bu sıcak ve daha yumuşak olan bu histen hoşlanmıştı. Dudaklarını onun dudaklarından bir saniye kadar ayırdı. " Fazla... İyisin aşkı-ah!" Sözleri onun sert bir hareketiyle çıkardığı inleme yüzünden kesilmişti. Bu histen o kadar fazla hoşlanmıştı ki, hareketlerini hızlandırmaya başlamıştı. Onu daha fazla hissetmek istiyordu, daha fazla temas istiyordu. Hamile kalırsa bile aldırırdı, sonuçta zengin çocuğuydu. Şu an için tek önemsediği şey bu sevişmenin verdiği haz ve Ryu' yu memnun edebilmekti. Sonuçta karşısındaki kişi Ryu' ydu. İyice tatmin etmezse aklı başka kızlara kolayca kayabilirdi.
Üstünde durduğu için onun yaptıklarını görmekte zorlanıyordu. İlginç bulduğu nokta ise prezarvatif getirmemeleriydi. Bir bebek sahibi olmak istemiyordu, Ryu' dan bile olsa. Onu içinde hissettiğinde acıyla ısırdı dudaklarını. Aşağısı fazla kaygan olmadığı için girerken canı fazlasıyla acımıştı. Üstelik tek birlikte olduğu kişi Ryu olduğu için bir nevi bakire de sayılabilirdi bu konuda. Dudağını neredeyse kanatacağının farkına vardığında dudaklarını bıraktı. Prezarvatif olmadığı için daha sıcaktı aşağısı. Normalden çok daha sıcak ve çok daha farklı bir histi. Neden daha önce denememişlerdi ki bunu? Farklılığı kesinlikle hissedebiliyordu ve bu yüzden iniltilerini fazla içinde tutamamıştı. Canının acısı yavaş yavaş geçmeye başladığında hareket etmeye başlamıştı. Kalçalarını onun üstünde hareket ettirirken bir daha prezarvatif kullanmamaya yemin etmişti. Kesinlikle bu sıcak ve daha yumuşak olan bu histen hoşlanmıştı. Dudaklarını onun dudaklarından bir saniye kadar ayırdı. " Fazla... İyisin aşkı-ah!" Sözleri onun sert bir hareketiyle çıkardığı inleme yüzünden kesilmişti. Bu histen o kadar fazla hoşlanmıştı ki, hareketlerini hızlandırmaya başlamıştı. Onu daha fazla hissetmek istiyordu, daha fazla temas istiyordu. Hamile kalırsa bile aldırırdı, sonuçta zengin çocuğuydu. Şu an için tek önemsediği şey bu sevişmenin verdiği haz ve Ryu' yu memnun edebilmekti. Sonuçta karşısındaki kişi Ryu' ydu. İyice tatmin etmezse aklı başka kızlara kolayca kayabilirdi.
Hwang Tae Jeon- III. Sınıf | Parti Komitesi Başkanı
- Mesaj Sayısı : 363
Lakap : TJ.
Similar topics
» Drinking All Night
» [# SunDong's Home] Sensual Night
» Love me,love me.
» 1# I Love You
» it's been a long time
» [# SunDong's Home] Sensual Night
» Love me,love me.
» 1# I Love You
» it's been a long time
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz